BÜTÜN gece bu küçük cümle kafamın içinde dönüp durdu:
"Orada kimse var mı?.."
Aslında herkes birbirinden habersiz... Birbirinden uzak... Belki de birbirlerinin farkında olmadan aynı şeyi söylüyordu:
"Orada kimse var mı?.."
Bir evde, bir sokakta, bir köyde, bir fabrikada, bir işsiz, bir çocuk, bir kadın, bir baba...
Namuslu gazeteciliği ile mesleğimizin yüz akı Uğur Dündar, o mavi gözleri dolu dolu, yargının yaktığı onurlu yüreği ile çığlık atıyordu televizyonda:
"Orada kimse var mı?.."
(.......)
Ve karlı dağların eteğinde gençler elleri ile karları deşip, çıplak ayakları ile karları aşıp, ağlaya ağlaya liderlerini arıyorlardı...
Kötü-basiretsiz-akılsız yönetilen devlete güvenmeyip, karlı vadilere seslendiler tüm gece:
"Orada kimse var mı?.."
Bir esnaf...
Bir köylü...
Bir balıkçı...
Bir aç...
Bir mahkûm...
Bir üniversiteli, bir rençber...
Hatta birbirlerini duymak istemeyenler... Belki de birbirlerine tahammülsüzler... Dahası birbirlerini susturmak isteyenler, aynı cümleyi tekrarlıyorlar:
"Orada kimse var mı?.."
*
Ama kimse yok...
Çünkü demokrasilerde canı yanan sıradan bireylerin "kimsesi", sadece kendi toplumlarıdır.
Varsa vardır...
Yoksa yoktur...
İşte; yarın seçim var...
Türkiye; bu çağ dışına sürüklenmeye razı, sadakaya alıştırılan, sindirilmiş-kandırılmış-korkutulmuş bir toplum olmaya "hayır" diyebilecek mi?..
Yoksa; bu hukuksuzluğa, bu korku yönetimine, bu haksızlıklara, bu hırsızlıklara, bu ilkelliklere "devam" mı?..