"...laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma ... namus ve şerefim üzerine ant içerim..."
Şimdi TBMM’de laiklik üzerine "namus-şeref" yemini edenlerin türban oylaması var.
Tabii ki türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına "evet" diyecekler, bilirsiniz.
*
Milletvekilleri, oldum olası namus-şeref yeminlerinde durmadılar. Ve yeminlerini her çöpe atışlarında bir kılıf, bir bahane buldular.
Ancak bu sefer öyle değil:
Üniversitelere tesettürü sokmanın laikliğe aykırı olduğu, içerde Anayasa, Yargıtay, Danıştay... Dışarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile sabit.
Yani namus-şeref yeminine kılıf zor.
Bahane yok...
Yüksek yargı; üniversitelerde türbanın laikliğe aykırı olduğunu karara bağlamıştır... Ve "laikliğe bağlı kalacağına namusu ve şerefi üzerine" yemin eden milletvekilleri ise o kararları bile bile üniversitelerde türbana "evet" diyeceklerdir.
Bu kadar...
*
Daha da açıkçası; namus ve şeref mahkeme kararlarına tosluyor.
Şimdiye kadar sadece toplumun vicdanında yargılanan yeminler, bu kez mahkeme kararlarıyla kesin biçimde mahkûm...
Namus ve şeref...
Öyle mi?..
Dahası; o yemini etmeden milletvekili olamayanların, o yemini çiğnedikleri an milletvekilliklerinin düşmesi gerektiğini de düşünüyorum ben...
(.......)
Diyeceksiniz ki; sen kimsin?..
Ben; Mehmet Zeki oğlu...
Küçük okuru Tuğçe’ye söz vermiş birisi...
Umutları tükenen, ufku kararan, içi yanan, ülkesi Arabistan’a döndükçe dizine vuran... Bu kaypak zeminde yurtsever okurları ile el ele tutuşup düşmemeye çalışan... Öyle "namus-şeref yemini" etmemiş... Ama sokakta iyi insanların yüzüne utanmadan bakmak isteyen birisi...