ERTUĞRUL Özkök kendi aile fotoğraflarındaki çarşaflıları duygusal bir yazı ile anlatıp Baykal’ın çarşaf açılımına destek verince, birçok yazar gibi ben de doğru aile albümüne koştum:
"Babaannem nerde?.."
"Çoktan öldü..."
"Fotoğrafı nerde?.."
(.........)
Bu şu anlama geliyordu: Ertuğrul Özkök’ün teorisine göre; babaannem çarşaflıysa ben haksızım, Deniz Baykal haklı...
Yok eğer babaannem aile fotoğrafının en önünde mini etekle oturmuşsa, ben haklıyım demek ki.
Baktım:
Babaannem çarşaflı...
*
Ne yaptın babaanne?..
Peki bu benim; kara çarşafı oy kapma malzemesi olarak kullanmalarını hoş karşılamamı gerektirir mi nur yüzlüm?..
Dünya uygarlaşırken, siyasetçilerin, gazetecilerin, aydınların toplumu çağdaşlığa özendirmeleri gerekirken... Bu kara çarşaflı şovlar doğru mudur?..
Siyasetçi olsun, gazeteci olsun; toplumu pozitif yönde sürüklemesi gerekenler, çağdışı geleneklerin peşine takılıp gitmeli midir meleğim?..
*
Dahası; aile fotoğraflarına baktım, öğretmen kardeşim Emine dışında iki bacımın başı örtülü, annemin başı örtülü, Atiye ablamın hem başı örtülü, hem hacı...
Onlar benim canım...
Onların dualarının, belalı başımın üzerinde dolanıp durduğunu bilirim ben...
Bu kara çarşafı onaylamamı mı gerektirir?..
O zaman blucinli torunların, torunlarının cıvıl cıvıl torunları, beni affederler mi babaannem?..
Bak bir türkü var gramofonda:
"Bekle kar altında kalan buğday tanesi
Yine onun suları ile yeşereceksin
Gözyaşları çare değil ağlama büyü
Başını dik tutabilirsen boy vereceksin..."
(.........)
Bizler böyle olmalıyız işte.
Başımızı dik tutabilirsek...
Başımızı dik tutabilirsek boy vereceğiz babaanne...