Akşamları boynumu büker, iç çekerken "Bugün de bir araya gelmediler" derdim.
Eş-dost, "Bak kendine ediyorsun, üzül üzül sonra sana bir şey olacak.Bugün olmaz yarın buluşurlar" dedilerdi.
Ben burnumu çekerken:
"Biliyorum, biliyorum ama yine de insanın elinde değil... Bu kadar da olmaz yani..."
(.......)
Sevindirici haberi önce televizyonlar verdi:
"Buluştular..."
"Küskün ikili çayda bir araya geldi..."
"İşte buluşma anı..."
Demek ki o an fırlamışım...
*
Türban takıntımız mı var?..
O okurumun dediği gibi "Türban diye tutturduk" mu?.. Ya da niçin türbanı dilimize doluyoruz?
Çünkü; erkek ikiyüzlü. İtalyan kravatı takıp, İngiliz sitili ceketi giydi mi, gizliyor kendini de, zihniyetini de, niyetini de...
Ama kadın burada dahi daha mert.
Türbanı ile işaret bayrağı gibi. Ait olduğu erkeğin zihniyetini, niyetini, kimliğini bize anlatıyor.
*
Bu bakımdan devletin tepesindeki "türban hareketleri" bir bakıma rejime ilişkin.
İşte:
Karşı devrimde aksama var mı?..
Yok...
"Dinci" işgale devam mı?..
Devam...
"Ilımlı İslam devleti" projesinde aksama oldu mu?..
Olmadı...
Atatürk’ün kemikleri daha çok sızlayacak mı?..
Çoook...
*
Ve ben; uygarlık ve çağdaşlık umutları olan ülkenin tepesine oturmuş iki tesettürlü-türbanlı hanımın fotoğraflarına bakıp "Neyse ki buluştular" diye bayram edecek miyim utanmadan?..