Paylaş
Nedense son günlerde ‘‘Medya'' sözcüğü, bana ‘‘Meydan dayağı''nın kısaltılmışı gibi gelmeye başladı.
Ki nerde bir ‘‘medya'' mensubu görsem, onun arada bir meydan dayağı yediğini bilir, hüzünle öyle yüzüne bakarım...
Eğer meydan dayağı yememişse, bilirim ki yakında yiyecek, eli kulağındadır...
Zaten rahmetli Ahmet Nadir, ‘‘Polisten cop yememiş muhabir, gazeteci olmuş sayılmaz'' derdi. Ve bizler basın kartı beyannamesini doldurduktan sonra geriye bir işlem kaldığını hep bildik:
Dayak yemek.
Gerçi bugünlerde bizim çocukların yedikleri dayağa bakılırsa, çoğunun genel yayın yönetmeni olması gerekiyor.
Ya da gazete patronu.
*
‘‘Meydan dayağı'' yememiş gazeteci yok.
Peki, polis niçin medya mensubuna saldırıp, meydan dayağı çeker?..
Çünkü olaylı bir meydandaki muhabirler, demokrasinin en uç gözcü kuvvetleridir. Onlar kendi albümleri için fotoğraf, videoları için görüntü çekmezler.
Onlar, ne kadar okurları-izleyicileri varsa onlar adına orada yerlerini alırlar.
Demokrasi varsa gazeteci vardır.
Oysa cop en antidemokratik alettir.
Cop varsa, demokrasi yok.
İşte böylece ikisi bir araya geldiği zaman... Bir bakarsınız ki cop, demokrasinin kafasına inip kalkıyor...
*
Meydan dayağının sonu gelmez...
Dün bizler bu kez ‘‘dayak yememek için'' bakanlıklarda bir küçük meydanda toplandık.
Utanç verici ama, bu kez iktidardan ‘‘Dayak yemeyelim'' ricasında bulunduk...
İktidar yine ‘‘Olur'' dedi.
*
Ama sizler boynunda makinesi-kamerası, yerinde duramayan, renkli ve sevimli bir ‘‘Medyacı'' görürseniz, o demokrasinin en ileri ucundaki gözcüdür...
O, sizler adına oradadır.
O olmadan demokrasi olmaz.
O, demokrasinin çiçeğidir.
Onun açtığı yerde demokrasi vardır, yoksa yoktur...
Onu kanlar içinde yerde gördüğünüzde, bilin ki yine demokrasiyi vurdular...
Paylaş