DEMOKRASİYİ ancak biz böyle "maskara" yapabilirdik.
Tıpkı çamaşır makinesinden "yayık" yaptığımız gibi... Ya da faizciliği "yatırım", denizleri "foseptik çukuru" yaptığımız gibi...
Şimdi bu demokratik(!) ülke, cumhurbaşkanını seçiyor.
Aylar süren "koydu-koymadı" döneminden sonra, siyasetin beşiğinde birkaç gündür yaşananlar "verdi-vermedi" sürecidir.
Türkiye’yi temsil edecek cumhurbaşkanının, seçmenin çeyreğinin oyuna dayalı, kendisi tartışmalı bir tek kişi tarafından belirlenmesi yetmiyor... Şimdi de işi kılıfına uydurmak için pili bitmiş birkaç milletvekilinin oyuna ihtiyaç var.
Ve "verecek-vermeyecek" süreci başlıyor:
"Beyefendi verecek misiniz?.."
"Veririm de, vermem de..."
Kimisi ise kararsız:
"Yüce milletimizin menfaatleri için vermem gerekiyorsa veririm... Biliyorsunuz, vermek ya da vermemek konusunda bağlayıcı grup kararı alınamıyor... İster ver, ister verme... Ama eğer Abdullah Bey’in cumhurbaşkanı olması memleketimizin hayrına ise veririm..."
*
Ve dün ilk tur seçimleri izlediniz.
Bir komedi gibi gelmedi mi size?
Hürriyet’in diğer sayfalarında okuyacaksınız; Türkiye gibi bir büyük ülke, devletin en yüce makamına bu kadar yapmacık, uyduruk, şaibeli, entrika dolu seçim yapabilir mi?..
Hem de "demokrasi" adına?..
*
Ama oluyor.
Kuşkunuz olmasın; Türkiye’nin 11’inci Cumhurbaşkanı, Bülent Arınç’ın "dindar birisi" diye yeterliliğini belirlediği, Tayyip Erdoğan’ın iki dudağının arasından çıkan Abdullah Gül olacaktır.
Bu izlediğiniz oylama-moylama ise sadece işi kılıfına uydurma aşamasıdır.
O kadar...
Maskaraya çevrilmiş bu demokraside; seçim dışı kalmış Tayyip Erdoğan, hukuk oyunları ile önce Siirt’ten "milletvekili" yapılıp ardından "Başbakan" olmadı mı?..
Oldu...
Bu da olur.
Maskaraya çevrilmiş bir demokraside olmayacak şey var mı?