Mahkûmiyet...

AKP’nin hakkımda açtığı davayı Yargıtay bozdu ve Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi reddetti.

(Bu haber Hürriyet hariç, başta Milliyet ve Vatan olmak üzere çoğu medyada yayınlandı dün.)

Ama mahkûmiyet bitmiyor.

Bizler "dinsiz-káfiriz" dillerinde.

Ama dini siyaset malzemesi yapıp, siyasetin kirine bulaştıranlar ve Haçlı seferlerinin dahi başaramadığı ölçüde insanları inancından uzaklaştıranlar "tertemiz saygıdeğer kişi" oluverdiler.

Olsun...

Ben evde de başkası bardak-mardak kırıldığında "Ben kırmadım..." diye fırlarım.

*

Mahkemelik yazımda AKP dönemindeki bazı avantaları sıralamış ve okurlarıma sormuştum:

"AKP’nin ne kadar ’AK’ olduğunu şimdi anlıyor musunuz?.. Şimdi söyleyin; bu yolsuzlukları-suiistimalleri dinle-imanla aynı kefeye koymaya gönlünüz nasıl razı olabiliyor?.."

(O tarihte henüz Başbakan’ın oğlunun gemiciği de ortalıkta yoktu, Cumhurbaşkanı’nın TED Koleji’nde okuyan minik oğlu da ticarete atılıp büyük başarılar kazanmaya başlamamıştı.)

AKP beni mahkemeye verdi.

Avukatlarım Mutluhan Karagözoğlu ile Doğa Kavak, "Sen kırmadın ki..." dediler...

Boynumu büktüm.

Neyse ki yüce yargıçlar da o yorumlarımın "suç" olmadığına karar verdiler önceki gün.

Aklandım...

*

Yine de bizlerin boynunda bir "mahkûmiyet" yaftası asılıdır, sallanır durur:

"Dinsiz..."

"Káfir..."

"Vatan haini..."

Bir toplumun gözü kör, kulağı sağır, dili dönmez olduğunda... Asırlardır niçin süründüğünü sorgulayamadığında... Kendi inancı kirletilerek kandırıldığında...

Ve yarım ton kömüre, ya da bir torba nohuta iradesini sattığında...

Böyle olur.

Doğru söyleyenlerin mahkûmiyeti vardır.
Yazarın Tüm Yazıları