Hem "Müslüman" olduklarını söylüyorlar, hem en galiz küfürleri sıralıyorlar. Sultanahmet Adliyesi’nin önünde hakkımda suç duyurusunda bulunup, hakaret dolu pankartlar açıyorlar.
Televizyonları ana haberde dakikalarca bunu gösteriyor, gazeteleri sayfa sayfa bunu veriyor.
Sebebi; Tempo Dergisi’nde yayınlanan "İçten takmalı türban" başlıklı yazım...
O yazıda kendimi de içine katarak, kimimizin de türbanı içten kafaya taktığımızı, türbanın siyasete ve ticarete alet edildiğini, türbanlı kadınların ecnebi giysiler içindeki erkeklerin oyununa geldiklerini yazmıştım.
Dün de Konya Barosu Başkanı basın toplantısı düzenledi, basın toplantısının adına bakın:
"Bekir Coşkun salaklığı..."
Tepeden tırnağa küfür dolu.
*
Ben türbanlı kadınlara hakaret etmedim. Benim ailemde ya da okurlarım arasında birçok türbanlı var. Onların tüm bu tartışmalardan en büyük payı alarak yaşamlarının etkilendiğini bilirim.
Ama din duygularından rant sağlayanlar, dini siyasete-ticarete alet edenler elbette benim yazımı anlamak istemediler.
Çünkü onların geçim kapısıdır din...
İnsanların din duygularını kullanarak kimisi başbakan oluyor, kimisi bakan koltuğuna oturuyor, kimisi köşeyi dönüyor, kimisinin reytingi artıyor, kimisi "adam" yerine konuluyor...
Tüm bunları yüzlerine vurdukça elbette kızıyorlar.
Ama bizler asla sinmeden din-iman adına işledikleri günahlarını yüzlerine vuracağız.
Bana küfür toplantılarında kullandığı Çin malı mikrofondan, metni okuduğu İsveç gözlüğüne... Oraya gelirken bindiği Japon otomobilden, seslendiği Alman kameralara... İtalyan kravatından, frenk gömleğinden, İngiliz icadı pantolonuna kadar, Batı’ya bayılan erkekleri kızdıran yazımın bir bölümü şöyleydi:
"....Kadın gibi, erkeklerden çok daha zeki, çok daha dürüst, çok daha akıllı yaratık bunu nasıl görmez?.. Nasıl kafasının üzerindeki örtünün siyasete-ticarete, din cambazlığına, bin bir çıkara ve bir ulusal sahtekarlığa alet edilmesine izin verir de ’Siz Batı uygarlığına zıplamak isterken, beni neden ortaçağda bırakıyorsunuz?’ diye sormaz?..."