Paylaş
Çünkü onları doğadan toplayan kuşları insanlar yok ettiler...
Bu köşeden hatırlarsınız, sığırcıklar şehirden gitsinler diye belediyeler ağaçların dallarını dahi kestiler.
Kuşlar gitti, keneler geldi.
İşte bu nedenle Çevre Bakanı doğaya keneleri toplasınlar diye sülün saldı geçen gün. Güzel bir tören yapıldı, bürokratlar koştu, sirenler çaldı, müdürler, müdür muavinleri sıraya girdiler.
Çevre Bakanı, ilk sülün yavrusunu kameraların önünde havaya attı.
İçinden geçirmiştir:
“Sülünü saldım çayıra
Mevlam milletimizi keneden kayıra...”
Alkışladılar...
Aslında bu doğru bir işti.
Ama Bakan sülün yerine bürokratlarını törenle doğaya salsaydı daha yararlı olacaktı.
Çünkü bu sorunlara neden olan büyük doğa katliamlarını Çevre ve Orman Bakanlığı’nın verdiği izinlerle yaptılar.
Kazdağları’na yüzlerce maden arama ruhsatı, İstanbul’un sülün alanlarına iki üniversite, su havzasına Formula-1 pisti, Antalya ormanlarını keserek golf sahası, koylara otel-motel, Boğaz’ın yeşiline kurulan “kent”ler, nehirlere-göllere bağlanan fabrika boruları, termik ya da nükler santraller, denize akan fosseptikler, tarım alanlarına fabrikalar, yeşil alanlara dikilen gökdelenler...
Saymakla bitmez...
Tüm bunlara Çevre Bakanlığı “olur” verdi...
Ve doğa tükendikçe sağlıklı yaşam zorlaştı.
Bakan, bürokratlarını doğaya salmalı ki, görsünler Türkiye’yi ne hale getirdiklerini...
Tören yapılır...
Bakan kürsüye gelir:
“Her köşesi bir cennet olan güzel yurdumuzu korumak bakımından burada toplanmış bulunuyoruz... Arkadaşlar, bu yurt hepimizindir... Bilhassa (burada sesini yükselterek) düşman çizmesinden kurtarılmış bu aziz vatan...”
Konuşmalardan sonra Bakan, bürokratı tutup yüksekçe yerden, medyanın huzurunda doğaya salar ve ekler:
“Müdürü saldım çayıra...
Mevlam memleketi kayıra...”
Paylaş