"Sana yakışmaz" sözünü daha çok söylüyorlar adama.
Demek ki eskiden yakışanlar, bir zaman geliyor ki artık yakışmaz oluyor.
Kimi zaman arkadaşlarımla sokakta yürürken, bir anda kollarımı yana açıp "Uuuuuu..." sesi ile kaldırımda zıkzaklarla koşup "Yolunu kaybetmiş uçak taklidi" yapmak gelir içimden.
Kendi kendime "Sana yakışmaz" derim.
Boynumu bükerim.
Ben de bana yakışanı yapıp, durup dururken "Memleket tehlikede..." derim, kaşlarımı çatarım.
*
Restoranda su şişesine parmağımı sokup, söz istiyormuşum gibi şişe ile birlikte parmağımı havaya kaldırmak, herkese sırıtmak gelir içimden.
Muhterem karım "Sakın ha... Çıkartamayacaksın sonra, parmağında şişe ile eve gitmeyelim yine..." der ve ekler:
"Sana yakışmaz..."
Boynum bükülür.
Arabaların camına "Beni yıka" yazmak isterim... Yürürken zıplamak... taşlara tekme atmak... Kırmızı ışıkta karşıya koşmak... Taksi şoförüne türkü bilip bilmediğini sormak...
Ama bana yakışmaz...
Ben de taksi şoförüne "Hükümetin durumunu" anlatırım, bana yakışacak biçimde.
Misafirlerimiz geldiğinde artık ne "topal tavşan" taklidi yapıyorum, ne de onlara "önünden birisi geçerken -Paltonuzu alalım bayan- diyen portmanto projemi" anlatıyorum...
Ben de onlara "Sonbaharda ekonomik kriz olacağı" yorumunu yapıyorum, hep birlikte surat asıyoruz.
Masum küfürlerimi de unuttum.
Dans etmeyi de...
Kahkaha atmayı da...
Bana yakışmaz.
*
Demek ki bir süre sonra biz bize yakışmıyoruz.
Ve kendi kendimizi terk etmek zorundayız.
Yoksa "Ölüm" dedikleri şey böyle mi başlıyor; yavaş yavaş bizler bizsiz kalarak...
Bir gün; tüm zevklerden, tüm keyiflerden, tüm esprilerden, tüm tebessümlerden, tüm renklerden, tüm pırıltılardan uzaklaşarak...