Kaybolmadan İstanbul’da yaşanmaz...

YEREL seçimler yaklaşırken, adayların "O İstanbul’da kaybolur-Ben İstanbul’da kaybolmam" tartışmasına takıldı kafam:

Kim kaybolmaz ki İstanbul’da.

Kayıp insanlar şehridir İstanbul.

Caddelerinde yürürken, insanların gözlerine bakarım; belli ki kaybolmuşlar...

İstanbul’da üç şeyi kaybeder insan:

- Yöntem...

- Yön...

- Zaman...

Her yöntemin geçerli olduğu şehirde, insanın yönü yoktur ve sınırları olmaz zamanın...

*

Daha doğrusu:

Kaybolmadan İstanbul’da yaşanmaz...

Kaybolması şarttır insanın.

Kaybolmamak için çaba harcayanlar ve kaybolmayanlar, asla İstanbul’da sayılmazlar.

Ki ben ne zaman kaybolsam, demek ki İstanbul’dayım...

Haber veririm eşe-dosta:

"Ben kayboldum..."

"İstanbul’dasın o zaman..."

*

Daha da açıkçası; İstanbul’un bizzat kendisi de zaten kaybolmuştur İstanbul’un içinde.

Kimliği, kokusu, gizemi, dokusu...

Kültürü, adabı...

"İstanbul beyefendisi"nden "İstanbul konakları"na... "İstanbul şivesi"nden "İstanbul’un taşı"na kadar...

Tümü kayıptır...

İstanbul’un denizini de, ormanını da, koruluklarını da, tarihini de, siluetini de çalan İstanbul’dur aslında.

Kendi kendini çala çala zaten kaybolmuştur, İstanbul İstanbul’da...

*

İşte böyle; denize girenin ıslanması gibidir; kayıp şehirdeki insanların da kaybolması...

Caddedeki-meydandaki insanların gözlerine bakarım:

O kaybolmuş belli.

Öyle gider, kayıp kayıp...

Kaybolmadan İstanbul’da yaşanmaz...
Yazarın Tüm Yazıları