KİMİ zaman dönüp eski yazılarıma bakarım ve "ahmak" olduğuma karar veririm.
İşte geçen aydan bir yazı:
"Bir isyan bekliyorum..."
Hukukun tükendiğini, hukuksuzluğun devleti devlet olmaktan çıkarttığını, hukukçuların, hukuku geri almak üzere neredeyse "isyan etmeleri" gerektiğini yazmışım, boşu boşuna...
Hukukçular isyan etmediler.
Birkaç gün sonra Küçükçekmece’de bir suçlu, mahkeme koridorunda yakaladığı kadın hákimi dövdü, burnunu kırdı.
Kendi kendime "Suçlular isyan ettiler" dedim.
*
Hukuksuz ülke ise suç bataklığında hálá debelenip duruyor.
Hukuksuzluk bir kábus gibi.
Suçlular giderek sokaklara, kentlere hákim olmaya başladılar, masum insanlar korku ve dehşet içindeler.
Her gün gazeteler; yollarda-parklarda kadınlara tecavüz edenlerin, evlere girerek insanları bıçaklayıp soyanların, annesine-babasına yapılan saldırılarda dili tutulan çocukların haberleriyle dolu.
Yüzlerce büyük vurguncu, hırsız, yağmacı, akıl almaz biçimde "zamanaşımı" denilen bir gariplik nedeniyle aklanıp paklanıyor, aramıza karışıp suç işlemeye devam ediyorlar.
Hukuk olmadığı için taşı-toprağı çalınıyor Türkiye’nin.
Bu ülkede namuslu-dürüst olmak çoktandır adeta "aptallık" sayılmaya başlandı.
Her büyük suçun arkasından bir "hukuk skandalı" çıkıyor karşımıza, şaşkınız.
Suçlular hep kazanıyorlar.
Masumlar ise güvenebilecekleri tek güç hukuktan yoksun, kimsesiz ve yalnızlar.
Hukuk yok, yok...
*
İşte ben "aptalca" beklentiler içinde hukukçuların "isyan" etmesini bekledim demek ki...
Ama, tüm bunların ilk muhatabı "hukuk adamlarının" sesi-sedası asla çıkmadı, çıkmıyor.
Yargıçlar, savcılar, barolar sessizler.
Hukuksuzluğun artık bir rejim sorunu haline geldiğinin farkında değil hukuk adamları.