BENCE Başbakan’ın Hülya Avşar’lı konuşması, Hülya Avşar’sız konuşmalarından daha iyi.
Özellikle, "Romantik anlamda en hoşunuza giden şey nedir, gül vermek mi, güneşin batışı mı?" sorusuna Başbakan’ın verdiği yanıt:
"Güneşin batışı ile doğuşu bizim için çok önemlidir... Onun felsefesini okumak çok önemli..."
Vay canına...
Eminim sizler güneşin batışına bakıp "Bu şimdi niye battı?" diye işin "felsefesini" hiçbir zaman düşünmediniz.
Battı, battı...
Ama Başbakan güneş batarken, karşısına oturup "Batmazsa doğmaz, doğduğu zaman batar... O zaman batmak doğmanın tersidir... Doğmanın peşinden batmak geliyorsa, batmanın peşinden de doğmak gelir..." gibisinden işin felsefesini düşünüyormuş.
Şimdi bu "romantik" oldu mu?..
Oldu...
Nitekim ben de romantikleştiğimde, her zaman güneşe bakar onun niye yuvarlak olduğunu "felsefi" olarak düşünürüm.
Ya iki ucu sivri olsaydı?..
*
İkilinin konuşmalarından, güneşin batışı ile doğuşunun "Başbakan için önemli" olduğunu da öğrenmiş olduk.
Çiçek vermek yerine eşinin elinden tutup güneşin karşısına oturtması ve felsefi bakımdan "güneşin batması ile doğmasının önemini" düşünmesi, ne kadar da etkileyici.
Bence siz, "Bu güneşin batışı ile doğuşu çok önemli" diye düşünmüş de değilsiniz.
Hülya Avşar’lı olunca, Başbakan ilk kez bu denli ilgiyle izlendi, gördünüz.
O zaman Deniz Baykal’a ne söyleyecekse gidip Hülya Avşar’a söylemesi lazım. Ya da yargıya olsun, medyaya olsun, paşalara olsun, millete olsun, lafı mı var?