GİDECEĞİ hastanenin yerini kaybetmiş, bulamayan bir ambulans gibiyim bugün.
İçimde bir yaralı var.
Acı çekiyor.
Ben ise şaşkınım.
Ve üzgünüm.
Yazı yazmıyorum aslında, içimdeki yaralının acısını dindirebilecek bir yer arıyorum.
Yok...
O susmuyor.
*
Çarşı esnafı kırık camların olduğu pencerelere bayrak astı... Siyasiler herkesten önce terörün vurduğu yere koştular... Medya en büyük harflerle lanetledi terörü...
Bir an umutlanıyor insan:
"Bu köşeyi dönersek....."
İşte o anda (dün saat 11.30) haber verdiler:
"Mayın patladı, altı şehit..."
Birazdan yine bayraklara sarılı tabutlar çıkacak yola... Ajanslardan fotoğrafları gelecek ağlayan annelerin ve cami avlusundaki duvarın dibine çökmüş babaların.
Bir çeyiz sandığında askerin son mektubunu bulacak arkadaşlarımız.
*
Bunlar niçin?..
Hukuku olmayan, demokrasisi yalan, ekonomisi dahi vurgun-soygun üzerine kurulu bir ulusal kirliliğin sadece "güvenlik boyutu" mu bu?
Yoksa; böyle pısırık, teslimiyetçi, satılmış, güdümlü bir siyasi ihanetin kurbanı mı çocuklarımız?
Ya da; adam gibi adamlara hiçbir zaman yüz vermemiş... Her zaman hırsızı, uğursuzu, üçkáğıtçıyı, sahtekárı başına taç etmiş bir milletin günahı mı, bedelini fidan gibi çocuklar ödüyor?
Hepsi birden mi?..
*
O zaman ne yapacağız?
Gideceği hastanenin yerini kaybetmiş, bulamayan ambulans gibi, dolanıp durur insan.