İçimizdeki Pakistan...

PAKİSTAN, kendi aydınlık yüzünü öldürdü.

"Bundan sonra Pakistan’ı kim yönetecek?" sorusuna kala kala iki yanıt kalıyor:

- Ya darbeciler...

- Ya dinciler...

Başka seçenek yok.

Bir millet; çağdaş önderlerine, aydınlarına, uygarlığa doğru koşmak isteyen öncülerine sahip çıkmazsa, hep böyle olur.

Bir milletin bağrı, sesini yükselten yurtseverlerin mezarlığına dönmüşse, başka seçeneği olmaz.

*

Acıdınız mı Pakistan’a ve Butto’ya?

Ben çok yandım.

Ama dönüp bize bir bakın:

Daha önceki gün Názım Hikmet’in bir yeni şiirini buldular tozlar arasından:

"Geldi dört güvercin

suda yıkanmak için.


Su mahpusane yatağındaydı

ve güneş

Güvercinlerin

gözünde, kanadında, kırmızı ayaklarındaydı..."


(.........)

Kaç aydınımızı yok ettik bombalarla, kurşunlarla, zindanlarda, sayabilir misiniz?..

Başbakanlarını da, onlara kızan gençlerini de asmış ülkenin Pakistan’la "kardeş" yazgısıdır bu.

Hele 37 aydınını bir otele doldurup yakma öyküsü var ki...

Pakistan’dan bin kat daha fazla yanarım.

*

İyi bakın:

Pakistan’la biz "kardeşiz" dostlar.

Yakın tarihimizde, anılarımızda ve beyinlerimizin yarısında bir gizli Pakistan vardır.

Pakistan medyasının, Pakistan aydınlarının, Pakistan gençliğinin, Pakistan sermayesinin, Pakistan halkının...

Kısacası, Pakistan’ın aydınlığa sahip çıkmamasının ağır ve acı faturasıdır bu.

Ve işte dün gazetelerde vardı:

"Pakistan’ı karanlık sardı..."
Yazarın Tüm Yazıları