Hani o tabağın iki yanına çok çatal-bıçak koyduklarında kafam karışır. Etrafı kontrol edip ekmeği bandırarak yemeye bayılırım.
Köylülüğüm köşemin çatısında yazılıdır.
Küçük ekmek tabağını iki kişinin arasına koyduklarında "Hangisi benim" diye uzun uzun düşünürüm. Kaç kez yanımdaki hanım "Beyefendi benim ekmeğimi yiyorsunuz" demiştir bilemezsiniz.
Zengin sofralarında, iktidarın uçaklarında mutsuz olurum. Kaportacı Osman’ın dükkánında, Anadol kaputunun üzerinde zeytin-ekmek yemeyi severim.
Halkı aşağıladığım doğru değil...
*
Ben göbeğini kaşıyan adama kızarım...
O okumaz, izlemez, görmez...
Tepkisiz, duyarsızdır göbeğini kaşıyan adam...
Türkiye’nin başına gelenlere aldırmaz... Çağdaş insan olmak gibi bir derdi yoktur onun...
O; oyunu bir torba nohuda, iki çuval kömüre satar da "Ben niye yardıma muhtacım?" diye sorgulamaz...
Asla başını kaşımaz...
Her zaman küçük avantası olduğunda, kimi görse alkışlar...
Sağı-solu, zengini fakiri de yoktur göbeğini kaşıyan adamın... Çıkarı için iktidarlara yamanan patronlar göbeğini kaşıyan adamın zengin olanı, başbakana köşelerinde yalakalık yapanlar göbeğini kaşıyan adamın yazar(!) olanıdır...
Halkın dahi başı göbeğini kaşıyan adamla derttedir.
*
Halkı aşağıladığım doğru değil.
Asıl halkı aşağılamak; onu kandırmaktır...
Halkın çocukları işsiz-sefil sürünürken, kendi çocukları altınlar içinde bir anda "patron" olanlar halkı enayi yerine koyarak onu aşağıladılar.
Halkı aşağılamak; onu aptal saymaktır...
Deve boyu kirli dosyalar ortadayken, halkın önüne çıkıp "din-iman-ahlak" nutukları ile onun gözünü boyamaktır halkı aşağılamak...
*
Ne var ki göbeğini kaşıyan adam aşağılandığını da anlamaz...
Birbirlerini tamamlarlar aslında; halkı aşağılayan ile göbeğini kaşıyan adam...