GÖLÜ arayan kuşları ben Seyfe Gölü’nde görmüştüm, bu köşeden hatırlar mısınız:
"O sabah uzun bir yoldan geldiler, her sene yuvalarını yapıp yavrularını büyüttükleri göle doğru şarkılarını söyleye söyleye alçaldılar.
Gölün üzerine vardıklarında orkestra şefi ’sus’ işareti vermiş gibi bir anda sustular.
Orada göl yoktu çünkü.
Göz alabildiğince çatlamış toprak, kurumuş bir sazlık, bir su kaplumbağasından geri kalmış kabuğu ve kuş iskeletleri...
Gelen düzenli kuş grupları bir anda karıştı.
Şaşkındılar, ne yapacaklarını bilemediler.
Çığlıklar ata ata gölün boş çukurunun üzerinde dönmeye başladılar.
Ve gittiler....."
*
Dünkü Hürriyet’in 7’nci sayfasında Akşehir Gölü’nün hazin sonunu anlatan "Kuşlar göllerini arıyor" haberini görünce o yazıyı hatırladım.
(.......)
Doğanın yasaları vardır.
Asla değiştiremeyeceğimiz kaçınılmaz yasalar.
Doğa, kendisini sevenle dosttur. En basitinden deneyin isterseniz; iki çiçekten birisine su verdiğinizde ve o size bir taze çiçekle teşekkür ettiğinde görürsünüz yasayı.
Bir "ödül yasası"dır bu...
Kirletilen denizler balığınızı keser, arıları yok ederseniz meyve vermez elma ağacı.
1960’tan sonra DSİ sulak alanları kurutmaya başladı. Her seçim yaklaştıkça sazlıklar, sulaklar kanallarla kurutulup yerleri köylülere "tarla" olarak dağıtıldı.