TEOKRATİK yönetimler; çağın çok çok gerisinde kalmış zihniyetlerini çağın insanına uyduramadıkları için, insanları yönetime uydurmaya bakarlar.
Daha da açıkçası; o kafayla devlet ileri gidemiyorsa, olsun...
İnsan geri çekilir.
İşte bu yüzdendir; insanın özel alanlarına girerek, insanı kendilerine göre ayarlarlar:
Baş örtmek...
İçki yasağı...
Harem-selamlık...
Tuvaletlerdeki klozetlerin yönü ve biçimini dahi...
*
Nasıldı o:
"En az üç çocuk..."
Bir milyon insan işsizken ve 250 bin çocuk sokaklarda yatarken, "En az üç çocuk" size "genç nüfus arzusu" gibi gelse de -ya da gelmese de- bilinçaltında yatan, insanı kendine göre ayarlama duygusudur.
Açıkçası yatak odalarına bile müdahale:
"Hanım hanım kalk, biliyorsun en az üç dedi..."
(Normal şartlarda, konuşmanın ilk iki kelimesinin "Sevgilim, sevgilim..." olması gerekiyordu. Ama bu uygun düşmüyor ve bunu hoş karşılamıyor teokrasi...)
Kadın ne yapsın, sadece yakınır:
"Valla bey sevişirken durmadan ’Emriniz olur...’, ’Hay hay...’, ’Buyurduğunuz gibi...’ diye söylenmeni anladım da, ama her seferinde sonra ayağa kalkıp ’Arz olunur...’ demen bir tuhaf sanki..."
*
Ama böyledir...
Devleti yönetemeyince, insanların özel yaşamına girip yönlendirme çabasıdır bu...
Gazetecilere nasıl haber yazacaklarını bildirdikten sonra, Başbakan’ın dün ikinci kez okurlara dönüp verdiği talimatı duydunuz:
"Gazete almayın..."
Dünya demokrasi tarihinde ilk kez bir başbakan, kendi ülkesindeki insanlara, kendi ülkesindeki gazeteler için "Okumayın..." diyor.
En az üç çocuk doğurun, ama gazete okumayın...
Size çağdaşlığı yakalamak, uygarlığa ulaşmak isteyen bir başbakanın sözleri gibi geliyor mu?...
Gelmiyordur...
Çünkü; birçok bahanesi olsa bile uygar insanın "bakabileceği kadar çocuk yapması ve gazete okuması" gerekir...