TAM 45 gün önce, bir hayvan hastanesinin (VTM) "yoğun bakım" ünitesi... Bir köşede, yere serilmiş battaniyenin üzerindeyim, dizimde Gorbi’nin başı. Biliyorum ki artık ayrılma vakti geldi, son saatler.
Karşımda üç kafes var, ikisi boş, birisinde kocaman bir kurt köpeği, arada bir ağlıyor, sonra kulaklarını dikip bizi izliyor.
Serum askısı odanın ortasında, üzerlerinde yarım kalmış serum şişeleri sallanıyor, ortalık loş...
*
Bir anda Gorbi koşuyor, etrafta yemyeşil tarlalar var. O uzaklaşınca Andree, "O boynundaki düdüğü çal gelsin" diyor.
(O düdük ömrümde boynumda taşıdığım tek takıdır. Çalınca Gorbi gelsin diye 16 sene önce almıştım. Hálá boynumdadır, arada bir kimseye belli etmeden çıkartıp öperim.)
"Anlayamıyorum, düdüğü çalınca sen niye koşmaya başlıyorsun?.."
Olsun...
O düdük aradaki mesafeyi azaltmak içindi. Ha o koşup gelir, ha ben koşup giderim...
Birbirimizden uzaklaşmamak içinse düdük, ne fark eder?..
Tarlalar yemyeşil, yer yer kırmızı yabani menekşeler. Sıçradıkça Gorbi’nin başını görüyorum. Arada bir dönüp bakıyor, orada olduğumuzun güveni içinde, koşmaya devam ediyor.
Ne kadar mutlu.
Ve ben onu ne kadar çok seviyorum.
*
Bir kurt köpeğinin sesi geliyor, açıyorum gözlerimi.
O loş odadayız... Karşımda üç kafes var, ikisi boş. Serum askısında serum şişeleri yarım yarım duruyor.