Dördüncü mum...

MUTSUZ bir ülkenin insanlarıyız biz, yüreklerimiz yatırlardaki mum penceresine benzer.

Zaman zaman bir mum yakarız... Bir yeni tasarı, bir plan, bir girişim, bir iş, bir dönem, bir uğraş, bir karar, bir adım, belki de bir hayal...

Kısacası bir umut...

Mumun ışığı kararmış duvarda oynamaya başlar, kırpıştırdığımız kısık gözlerimizin içinde dalgalanır ziya...

Seviniriz...

Ne bileyim ben...

Belki fısıltı halinde yatıra kısa bir hatırlatmamız:

"Mum yaktım yatıra

Ey yatır beni unutma..."

*

Benim gözüm her zaman mum pencerelerinde yakılmış eski mum kalıntılarına takılır.

Kat kat...

Renk renk...

Erimiş ve bitmiş umutlar sanki...

Onlar bir zamanlar yanan mumlardan geri kalan tek şey...

İşte; mum taşının kenarında donmuş gül renkli bir damla mum kalıntısı... Bir genç kızın mı?.. Sınıfı geçmek isteyen bir çocuktan mı kaldı?.. Belki bir emeklinin, bir asker annesinin, bir işsizin, bir üniversite öğrencisinin...

Kim bilir...

Ya yakıldığı günkü umutlar?..

*

O öyküyü bilirsiniz:

Dört mumdan birincisi barıştı. "Hiç kimse benim yanık kalmamı istemiyor" dedi... Kısa bir süre sonra ışığı gitgide azaldı ve söndü barış...

İkinci mum, "Ben güvenim" dedi... "İnsanlar beni gerekli görmüyorlar, bana gerek yok" dedi, söndü o da...

Üçüncü mum "sevgi" idi... "Ben sevgiyim, yok edildim..." dedi, çırpına çırpına söndü...

Çocuklar mumların bir bir söndüğünü görünce ağladılar.

Dördüncü mum onlara, "Ben umudum. Ben yandığım sürece beni alıp diğer mumları yeniden yakabilirsiniz" dedi...

(.......)

Öyle yapın...

Dördüncü mum sönmesin...
Yazarın Tüm Yazıları