BAŞSAVCININ "din istismarı" iddiasını sormak için, gazeteciler Başbakan’a koştular.
Başbakan dedi ki:
"Onların kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır hakikati söylemezler...."
(A’raf Suresi, 179’uncu ayet)
Gazeteciler bu sefer iddianameyi alıp çok mühim bir isim olan Bülent Arınç’a koştular.
Arınç onlara dedi ki:
"Ey inananlar, şunu biliniz ki ölüm bize şah damarımızdan daha da yakındır..."
(Káf Suresi, 16’ncı ayet)
*
Bir de bu arkadaşlara "dinci" diyorlar (!)
(Yukarıdaki konuşmalar ve ilgili ayetler, gazetelerin manşetlerinden alınmıştır.)
(.......)
Başbakan ve adamları konuştukları zaman, kaynak gerekiyorsa gazetecilerin anayasaya, yasalara bakmaları gerekmez mi?
Ama şimdi doğru koşuyorlar "Tefsir-i Kebir"e...
Olmadı doğru Hacı Bayram’a...
Eminim editör muhabire soruyordur:
"Başbakan ne dedi, ne dedi?..."
"Abi, Bakara Suresi, 15’inci Ayet’ten girdi, Maide Suresi 16’ıncı Ayet ile devam ederek, Nisa Suresi 35’inci Ayet ile....."
*
Aslında bizler din gibi kutsal bir duygunun, bu siyasetçilerin elinde malzeme olmaması gerektiğini anlatmak istiyoruz.
Ama nasıl anlatmalı?..
Diyelim ki en değerli eşyalarınızı nasıl özenle saklarsınız... Sevdiğiniz bir gömleği nasıl ortalıkta bırakmazsınız... Altınlarınıza nasıl özen gösterirsiniz... Anlamı olan bir çiniyi nasıl cam vitrinlerde gözünüz gibi korursunuz...
O zaman en değerli zenginliğiniz dininizin kirli-paslı siyaset meydanlarında kullanılmasına nasıl izin verirsiniz?
Bakın; kaç gündür din, siyasi bir kapatma davasının malzemesi oluverdi.
Bu sefer din gibi yüce duyguya sahip insanları, hukuk gibi bir başka yüce kavramla çatıştırmayı deniyorlar.