Yunan kıyıları özenle korunuyor olmalı. Yapılar ağaçların arasına gizleniyor, kıyılarda yapılaşma yok. Tekneleri çekmek için çok sayıda marina yapıyorlar. Mazotumuz bittiği için sığındığımız Sakız’daki marinayı kayalık bir koya adeta gizlemişler.
Bir yağmacılık bu kadar mı uzaktan gözükür?.. Bir ülke, doğaya bu kadar mı saygısız olur?..
Bir toplum, kendisine emanet edilmiş cennete bu kadar mı acımaz?..
En güzel koylara yapılmış çirkin oteller...
Kesilmiş-yakılmış, açılmış ormanlık alanlarda sıra sıra on binlerce ağaçsız, çıplak, beton, zevksiz yazlık...
*
Tüm bunların nasıl olduğunun yanıtı dünkü gazetelerde vardı:
Koyların-kıyıların işletmelere tahsisi için Turizm Bakanlığı’nı tek yetkili kılan yönetmelik önceki gün çıktı.
Orman arazileri de tahsis edilebilecek.
Artık tek yetkili Turizm Bakanı uykucu arkadaş ise "Koyların turşusunu mu kuracağız?" görüşünde.
Milliyet Gazetesi’nde ise Bodrum’da belediyecilerin kurduğu bir rüşvet çetesi vardı.
Rüşvet alarak tam 4 bin kaçak yapıya izin vermişler.
*
O zaman ben denizin ortasında ne diye iki yana bakıp duruyorum.
Devletin tepesinden yerel yönetimlere... Oradan kendi ülkesini çalmak için aportta bekleyen cingözler ordusuna kadar... Suçlular dört bir yanı sarmışlarsa...
Bir toplumun avanta ve yağma duygusu, vicdanının önüne geçmişse...
Yönetenler ve yönetilenler o cennet yurdu parça parça çalmak ve yok etmek için uzlaşmışsa...
Ve birer beton yığınına dönmüşse yeşil orman, mavi koy...