Ergenekon’a girenler için "Sabah karanlığında kapı çalındığında yapılacak işler" rehberi olmalı.
Diyelim ki kapı çalındı; tek göz açılarak, belki giderler diye bir süre sessizce yatakta beklemeli...
Gitmediler...
O durumda kapının arkasına gidip seslenilir:
"Kim o?.."
"Polis..."
"Hangi polis?.."
Burada dikkat edilecek husus; polis bildiğimiz polis gibi davranıyorsa, korkmamalı...Yok eğer zarif ve kibarsa, bu sizi içeriye atacaklar anlamına gelir...
Polisin elinde arama emri olup-olmadığını da sorabilirsiniz. Bu soruyu restoranda çorba içerken garsona "Acaba biraz karabiber var mı?" der gibi zarifçe ifade etmelisiniz:
"Acaba arama emriniz var mı?.."
Size bir kağıt göstereceklerdir. Hoş o anda arama emri yerine elinize kapının paspasını tutuştursalar, bakıp "Tamam, doğru..." demeniz ihtimali daha fazladır. Ayrıca o emir kağıdının içinde "isnat edilen suç ve arama nedeni" yazılı olmadığı için, pijama terliğinizin öbür tekini bulup giymeniz daha yararlı olur.
Tabi ki avukat isteme hakkınız da vardır, şöyle diyeceksiniz:
"Demokrasi ilkesi olarak avukatımı arayabilir miyim?.."
Polis:
"Ne avukatı?.."
"Benim avukatımı..."
"Kontörünüz var mı?.."
"Yok..."
"O zaman demokrasi nasıl olsun kontör yoksa... Demokrasi var, kontör yok... Nasıl işleyecek bu demokrasi?..."
"Avukatım gelsin..."
"Hani kontör?.."
".......?"
En iyisi her an hazırlıklı olup Ergenekon’a girecek suç unsurlarını evlerde tutmamalıdır; Atatürk posteri, Nutuk, Onuncu Yıl Marşı’nın CD’si...
Genelde emeklilerin darbe silahı olarak şemsiye sapı, ya da baston...
"Darbe planı" anlamına gelebilecek su tesisatı planı, çocukların yaptığı deve resmi gibi şeyler...
Lüzumlu olanlar ise çantada; diş fırçası, iki takım çamaşır, pijama-terlik, afiş çağrışımı yapmayan havlu...