Paylaş
BAYRAMIN birinci gün sabah, vakit daha çok erken. Kapı zili uzun uzun çaldı, sonunda kafamı kapı aralığından uzattım.
Sabahları insanlar çirkin olur.
Saçlar dimdik, kulaklar kırmızı, gözler patlak patlak ve birisi öbürüne göre daha küçük.
Kapıda bir adam, benden daha çirkin.
Başında örme bir külah, kulaklarına kadar geçirmiş, sakalı uzun, gözleri kan çanağı, o soğukta sırtında sadece bir eski ceket. Hemen onun ‘‘Bayramımı kutlamaya gelen ve bu uğurda gece gözü uyku tutmamış ilk vatandaş’’ olduğunu anladım.
Bir süre öyle karşılıklı bakıştık.
Sonunda ‘‘Ben davulcuyum’’ dedi.
Hemen anladım:
‘‘Davulcu?..’’
‘‘Evet...’’
Oysa ben ramazan boyu hiç davul sesi duymamıştım. Anladığım kadarıyla bana duymadığım bir davulun parasını vermek düşüyordu.
Bir koşu yukarıdan para getirip verdim.
Gitti...
Giderken arkasından baktım, davulcunun zaten davulu da yok.
Olmayan bir davulun, çıkartmadığı sese ilk kez para veriyordum.
*
Olsun...
Onlarca yıldır hiçbir kamu hizmeti almadan, çalanlara hizmet parası veren bir ulusun ferdi olarak, sesi çıkmamış, aslında kendisi de olmayan bir davula ‘‘davul sesi parası’’ vermek bana çok garip gelmedi.
Zaten bu ülkenin kimi aydınları ‘‘Ramazan davulu ilkeldir. Uyuyan insanların haklarına tecavüz ve insan haklarına aykırıdır’’ diye ramazanda mahkemeye başvurdular. Mahkeme ‘‘Bu bir gelenektir’’ diyerek davayı reddetti. Dava, bu kez Nevşehir'de bir üst mahkemede sürüyor. Kentlerde ise genelde davulculara karşı bu yıl tepki vardı.
Demek ki benim davulcunun; olmayan davulundan, çıkmayan sesin parasını alması ondandı.
İtiraf etmeliyim; ben ramazan davulcularını severim.
Uykumun arasında, uzaktan duyduğum bir ‘‘Dan dan dan...’’ sesi beni mutlu eder. Bana sanki Mozart çalıyormuş gibi gelir. O, ramazan gecelerinde ıssız sokaklarımızın bir rengidir, bir parçası, bir nostalji, bir antik bağ, bir gıdım anı.
Ben davulculardan yanayım.
Davulcunun arkasından ‘‘Hani ya davulun?..’’ diye seslendim, dönüp bakmadan yanıtladı:
‘‘Yok...’’
Paylaş