Ağrı'daki o harabe okulda öğrencilerini kurtarmak uğruna yanan yirmili yaşlardaki iki genç kadın öğretmenin haberleri medyada ilgi görmedi.
Ne katil popstar yarışmacısı kadar...
Ne Hülya Avşar'ın yırtmacı kadar...
Ne taşfırın erkeğinin bıyıkları kadar...
*
O okulu bir televizyon kanalında, arka sıralardaki haberde gördüm.
Daha çok bir ağılı andırıyordu. Sıvası dökülmüş duvarlar, tahta bir kapı, camsız pencereler, akan bir tavan, sefil-perişan bir geleneksel küçük Anadolu okulu.
Liberaller özel okullara-kolejlere önem verdikleri için, gelen dinciler tarikat okulları ve Kuran kurslarına yöneldikleri için, hiçbir zaman sahip bulamamış bir zavallı okul.
Öyle okullarda okudum, ders sırasında soğuktan sızlamaya başlayan ayak parmaklarını ben bilirim.
Çocuklar üşümemek için sobayı yakmaya kalktılar, soba patladı.
İki öğretmen Aysun ile Burçin, çocuklar yanmasın diye sobayı dışarı atmak üzere kucakladılar ve yandılar.
Önceki gün Burçin öğretmen hastanede öldü, bu yazı yazıldığı sırada Aysun öğretmen ölüme direniyordu.
*
Böyle bir sıradan (!) olay.
Çocuklarınız koleje, bakımlı okullara gidebilir.
Yine de soğuk bir bakımsız sınıfı... Orada ayak parmakları soğuktan sızlayan çocukları...
Ve bir gün çocuklar yanmasın diye sobayı kucaklayacak kadar yüreğinde görev sevdası, analık duygusu ve en çok da yiğitlik olan o genç öğretmenleri eminim hissettiniz.
Duyarlı bir ülkede olsaydı onlar ‘‘ulusal kahraman’’ ilan edilir, niçin yandıkları tartışılırdı.
Ne yapacaksınız ki, değerlerini-duygularını ve kendini yitirmiş bir ülkede bu söz konusu değil.
*
Bunun hesabını gelmiş geçmiş, o otuz yıla damgasını vuranlardan, o dört yol çatına anıtmezarı yapılanlardan, o tarikat kolejlerine umut bağlayanlardan sormak bir yana...
İki öğretmen, topuğundan vurulan o İstanbul züppesi kadar bile yer almadı medyada.
Ne kim kimi becerdi haberleri kadar...
Ne yılbaşında en iyi nerede zıplanır haberleri kadar...
Çocukların ayak parmakları kadar sızlamıyor yürekleri...