ADAM bara gidip oturdu, yanında bir devekuşu vardı.
İçkisini içtikten sonra garsona "Hesap ne kadar dedi" ve garson "Üç dolar yirmi sent" deyince tam o kadar parayı çıkartıp verdi.
İkinci gün yine gitti, yanında devekuşu vardı.
İçkisini içtikten sonra garsona borcunu sordu. Garson "Dört dolar on sent" dedi ve adam yine bakmadan cebinden dört dolar on senti çıkartıp tam istenen kadar parayı tezgáha bıraktı.
Üçüncü gün:
Adamın yanında devekuşu vardı, hesabını sordu, tamı tamına hesap kadar parayı çıkartıp ödediğinde barmen sordu:
"Hep hesabınız kadar para var cebinizde...
"Doğru..."
"Bunun sırrı nedir?.."
Adam anlattı:
"Ben bir cinle tanıştım, benim üç dilekte bulunmamı, tamamen yerine getireceğini söyledi. Ben de üç şey istedim; birincisi sağlıklı ve her zaman yakışıklı olmayı, ikincisi her zaman ihtiyacım kadar cebimde para bulunmasını... Ki sen ne kadar hesap istesen biliyorum ki cebimde o kadar para var, çıkartıp veriyorum..."
Garson yine sordu:
"Tamam anladım... Peki bu devekuşu ne?.."
Adam:
"Cine üçüncü dileğim olarak ’Yanımda her zaman uzun bacaklı bir piliç olsun’ demiştim, cin yanlış anladı..."
*
Biz toplum olarak her zaman genç, dinamik, halkın içinden gelen, bizlere benzeyen devlet adamlarımız olsun istemiştik.
Şunlara bakın:
Cumhurbaşkanı; halkın cebinden çıkan ve kaybolan bir trilyon lira davasında "evrakta sahtecilikten" sanık...
Başbakan:
Hakkındaki iddialar "dokunulmazlık" zırhı nedeniyle soruşturulamıyor ve dosyalar tozlu raflarda bekliyor.
Ve memleketin en yüce mahkemesinin verdiği karara göre, her ikisi birden:
"Laiklik karşıtı eylemlerin odağı..."
(.........)
Bizler yorgun, eski, toplumdan uzak devlet adamlarından sonra, idealist gençlerin ülkemizi yöneltmesini istemiştik istemesine...