Cumhuriyet’in ilk yıllarında rüşvet miktarı sıralaması, şimdinin milyon-milyar-trilyonu yerine; yumurta-tavuk-hindi şeklindeydi.
Zamanla rüşvet kurumsallaştı.
1950’den sonra rüşvetçilerin yüzü güldü. Hindi budu yerine artık paranın tadına da vardılar.
Ve 1980’den sonra ise; rüşvet ilk kez devlet politikasındaki onurlu yerini aldı, Türkiye uluslararası ilişkilere rüşveti sokmayı başarmıştı.
Başbakanlar, bir ülke ile müzakerelerde başarılı olmak için, o ülkeden tank, uçak, helikopter, vesaire almaya başladılar.
Böylece devletten devlete rüşveti yeryüzünde ilk uygulayan Türkler oldular.
*
İşte; Tayyip Erdoğan AB’ye girerken Fransa’nın desteğini sağlamak için Eurocopter firmasından 2 milyar dolar tutarında 25 adet Airbus pazarlığı başlattı.
Aynı anda...
‘Evet’ oyuna karşılık 2 milyar dolar...
Başbakan hindi götürecek değil.
Chirac, Türkiye’nin AB’ye girmesine elbette öyle kolay kolay ‘Olmaz...’ diyemiyor.
Fransızlar AB konusunda ‘Bakalım...’mı dediler?.. Tayyip Erdoğan da uçak alımı konusunda ‘Bakalım...’ diyor.
‘Evet’se evet, ‘Hayır’sa hayır...
*
Bunun bir anlamı da şu:
Biz paramızla Başbakan’ımıza ‘başarı’ satın alıyoruz.
Çünkü gereğinden daha pahalı alınan tankların, uçakların, helikopterlerin parasını elbette ödeyen biziz.
Borçlanıp para veriyoruz, uçak aldığımızı sanıyoruz, ama aslında Başbakan’ımıza ‘başarı’ satın almış oluyoruz.
Zaten o da ‘Görüşmeler başarılı geçmiştir’ diyor, biz ona başarı satın aldıkça.
Şimdi ‘başarılar’ nedeniyle Kasımpaşa oyun havalarını izleyin: