Çirkin kadınları, ben sadece kimi zaman gazetelerde, televizyonlarda hemcinslerine kazık atarken görürüm.
"Akademisyen" ya da "aydın" unvanları vardır. Kuaförden çıkmış saçları eskimo çadırını andırır.
Başları açıktır ama türbanı-tesettürü savunurlar. Dincilerin kadın hakkı diye bir şey tanımadıklarını bile bile.
Belli ki amaçları; iktidarın vitrine koyduğu kadınlardan birisi olmak, bir makam, bir koltuk, bir avanta, bir çıkar...
Kendi hemcinslerine vefasızlık da vardır yüzlerinde, anaçlığın hiçbir zerresinde olmayan çocuklara ihanet de...
O kadınlardır çirkin olan.
*
Öbür kadınların tümü güzeldir.
Ve bence bütün kadınlar solcudur.
Eğer solculuk; insan egosunu aşıp, her şartta çıkar ve kazanç duygusunu bir kenara atıp eşit paylaşımsa, bu kadının da tarifidir.
Kendisini çocukları arasında paramparça edip yüreğini onlara dağıtma güdüsünde olan kadın, tanımadığı uzaktaki çocuklar için de ağlamaya başladığında...
Hangi evrensel sermaye onun susturabilir?..
Yüreğinde şefkat, merhamet, anaçlık ve güçsüzlere kanat germe duygusu varken...
Hangi kadın yoksulları sömürmeye "evet" diyebilir.
O "sağcı" ya da "solcu" olduğuna dahi karar vermez, yormaz bile kafasını.
Sadece sömürgeciliğin, petrol kuyularının, silah fabrikalarının, para savaşlarının, kazanç hırsının, çıkarın insanlığa acı verdiğini bilir.
Ve tüm bu acımasızlıklara razı olmaz kadın.
*
"Sağcı" ya da "solcu" deseniz de ben o kadınları tanıdım. Yaşları, kimlikleri, unvanları, milliyetleri, konumları ne olursa olsun, tümünün bir tek ideolojisi vardı: