Ben, Yalçın Küçük üstadımızın durumuna yanmıyorum, onun yüreği bu gibi zamanlar içindir.
Nitekim gözaltına alındığı zaman evinden çıkarkenki haline baktım, sevinç içinde...
Sanki Paris’e tatile gidiyor...
Asıl içeri alınmasaydı çok kızacaktı.
Yalçın Hocam günlerce önceden hazırlığını yapmıştı belli ki... Kalpağı başında, kırmızı fuları, çanta muntazam, eminim içinde özenle kim bilir kaç gün önceden hazırlanmış pijaması, terliği, diş fırçası, tıraş takımı, yedek çorapları...
Belki polisler gecikti diye kızdı da...
(.........)
Serdar Turgut’un kulakları çınlasın, ben asıl Yalçın Küçük’ün ifadesini alana yanarım.
Muhtemelen sorgucu, soruları kendisinin soracağını sandı...
Yalçın Küçük; sinek yakalar gibi iki elini havada üç kez çırparak ve yerinde sıçrayarak, kim bilir kaçıncı defa "İşte burada dur..." demesinden sonra, sorgucunun nasıl fenalık geçirdiğini elbette biz bilemeyiz.
Ama sorgunun yapıldığı binadan çıkıp makam arabası yerine nöbetçi polislerin sırtına binmeye kalkan birisini gördüyseniz...
Ya da evrak çantası yerine makam odasındaki sehpayı koltuğunun altına almış gitmekte olan birisini...
O odur...
Yalçın Küçük’ü sorgulamaya kalkan sorgucu...
*
Zor günlerdir bu günler...
Korku ile cesaret vuruşur...
Masumiyet ile hinlik yarışır... Sinmek ile tepki,yürek ile yüreksizlik, akıl ile ahmaklık, sorumluluk ile gaflet karşı karşıyadır...
Bir yanda acı, öte yanda linç vardır...
*
Olsun...
Yürekli Türk aydınları, her şartta, her zaman laik cumhuriyete sahip çıkacaklar. Çünkü onların yüreğindeki yurt sevgisinin büyüklüğünün tanığıyım...
Belki de o soruyu sormanın tam zamanıdır:
Siz hiç; çağdışılığa karşı direnen, çocuklarına aydınlık bir dünya bırakmak isteyen yürekli insanların eli boş döndüklerini gördünüz mü?..