O günlerde ilgili-ilgisiz herkes bir ulusal uzlaşı beklerken, türbanını alarak Çankaya’ya çıkıp oturan Abdullah Gül, tüm bu bunalım sürecinin başlama noktasıdır.
Hatırlamalısınız.
*
Oysa bir tarafsız cumhurbaşkanı, işte böyle zor günler için hepimize lazımdı.
Herkesin güvendiği, her kesimin tarafsızlığına inandığı, rejimden yana olduğundan kuşku duyulmayan...
Çağdaş devletin bekçisi olduğu kabul edilen.
Tarafsız...
Ama hepimiz biliyoruz ki bu Abdullah Gül değil.
Diyelim ki en görkemlisini yanında taşıdığı türban sorununda, tarafsız olması olası mıdır?..
Ya da laikliğin tanımında olsun, mezhep sorununda olsun, içinde sanık olarak yer aldığı parti kapatma meselesinde olsun...
Misal; yaşam biçiminde Arap kültüründen yana olmadığını kim söyleyebilir?..
(Nitekim önceki gün gördüğünüz gibi; Arap krallar-emirler geldiğinde, devlet düzenini delip doğru havaalanına koşması bu yüzden.)
Saymakla bitmez...
*
İşin ilginç yanı; tarafsız, güven veren, otoritesi herkes tarafından kabul edilen bir cumhurbaşkanı, bugünlerde herkesten çok krizin sürüklediği AKP’ye lazım.
Ki krizi çözsün.
Ama yok...
AKP burda da kendi şımarıklığının kurbanıdır; kriz derinleşiyor, iktidarı sallanıyor ve herkesin saygıyla dinleyeceği bir uzlaştırıcı "cumhurbaşkanı" orada değil...
*
"O benim cumhurbaşkanım değil"in haklılığı bugünlerde daha berrak.
Görüyorsunuz; hepimizin olan bir cumhurbaşkanı benden çok Tayyip Erdoğan’a gerekiyor.
Ve o günlerde beni azarlayan; aydınlara, yazarlara, iş çevrelerine de...