Gerçi ben daha görür görmez, "Aaaaaa ne kadar da benziyorlar... Abdullah Gül mü desem, Tayyip Erdoğan mı desem?.." demişimdir.
*
Abdullah Gül desem:
Diyelim ki Obama’nın küçük kızı acele internette bir şirket kuruyor, haşlanmış mısır ithal edip Amerika’nın büyük marketlerinin önünde mısır sattırmaya başlıyor.
Karısı ABD’yi "yeterince insan hakları olmadığı" iddiasıyla uluslararası mahkemeye veriyor.
Seçimden önce bir trilyon dolar kaybolmuş, sanıklar mahkûm olmuşlar hapisteler, ama seçmenler Kayserili Obama’yı başkan seçtikleri için dokunulmazlığı var.
O da zaten öbür suçluları affediyor...
Ve babası New York Belediyesi’ninbillboard ihalesine giriyor...
(.........)
Benzemedi mi?...
Peki, o zaman Tayyip Erdoğan benziyordur:
Diyelim ki Columbia Üniversitesi’nde okudu, Harvard mezunu... "Uluslararası ilişkiler" ve "siyaset bilimi" üzerine üç kitap yazdı!..
Küçük kızından borç para alarak gıda dağıtım şirketi kurdu, büyük kızı da durup dururken "gemicik" sahibi oldu...
ABD merkez bankasından 700 milyon dolar kredi sağlayıp, damadına New York Times gazetesi ile ABC televizyonunu satın aldı...
Bakanlarının yarısı, senatörlerinin üçte biri, iki başkan yardımcısı, belediye başkanlarının beşte dördü "sanık" durumunda.
Ama tümünün dokunulmazlığı var, onlara yargı dokunamıyor...
"Atlantik feneri" adı altında Meksika’daki inançlı ve saf Hıristiyanlardan "Cennete gideceksiniz" diye para toplayıp bavullarla taşıdılar...
Hele hele bir mister Zahid var ki...
Ve Birleşik Devletler yargısı, partisinin "ABD anayasası karşıtlığının merkezi" olduğuna karar verdi...