BÖYLECE yeryüzünde içinde türban gibi bir giysi olan tek anayasa bizim Anayasamız olacak.
Eğer giysiler anayasaya giriyorsa, o zaman etek, yelek, mintan, ayakkabı, çorap, don, gömlek gibi giysiler de gerekiyorsa Anayasa’ya konulabilir.
Sanki bohça bu...
Başbakan’ın "Milletin kıyafetine ne karışıyorsun?.. Herkes istediği gibi giyinsin, bırak..." sözü üzerine diyelim ki Anayasa değişti ve bizim Osman kırmızı benekli donla üniversiteye gitti...
Ya da ben; yılbaşından kalma ucu püsküllü huni şapkamı taktım, Başbakan’ın basın toplantısında gidip en öne mutlulukla oturdum ve göz göze geldik...
Bu anayasal bir şeydir.
*
Nitekim Başbakan, "Anayasa’ya biz de bakıyoruz" demekte.
Tebrikler...
Bu iyi bir şey; Başbakan’ımız Anayasa’ya bakıyor...
Bakıyor ama demek ki anlamıyor.
Bir:
Türban konusunda iktidarı uyaran yüksek yargı organlarına kızıp "Kuvvetler ayrılığı varsa, herkes yerini bilecek" demesi bunu kanıtlıyor. Demek ki o "kuvvetler ayrılığını" herkesin ayrı ayrı bildiğini yapması sandı.
Oysa kuvvetler ayrılığı, en başta üç kuvvetin (Yasama, Yürütme, Yargı)birbirlerini kontrol etmesidir.
İki:
Başbakan yargının ihsas-ı rey (kararı önceden belli etme) makamı olmadığını da söyledi ki, yine anlamamış.
Çünkü bu konuda yargı karar verecek değil, karar çoktan verildi zaten. Hem içerde Anayasa Mahkemesi’nin, hem dışarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları var.
Yargı kararını belli etmiyor, verdiği karara sahip çıkıyor, Başbakan bilse de bilmese de...
Üç:
Başbakan baktıysa; Anayasamız Türkiye’nin bir "hukuk devleti" olduğunu yazar.
Hukuk devleti; yasamaya (Meclis’e) tek başına sahip olan, yürütmeyi (Hükümeti) zaten elinde tutan... Böylece üç kuvvetten ikisini ele geçirmiş bir tek kişinin her aklına geleni yapmasına, diyelim ki Anayasa’yı bohçaya çevirmesine izin vermez.
Eğer Anayasa’ya baktıysa...
Sorun da burda zaten:
Sizce bu Başbakan bir kere olsun; Anayasa’ya baktı mı, bakmadı mı?..