Paylaş
DAKOTA JOHNSON: iZLEDiĞiM EN KORKUNÇ FiLM HABERLER!
◊ Dario Argento’nun kült klasiği “Suspiria”nın yeni versiyonuyla beyazperdedesiniz. Orijinal filmi izlemiş miydiniz?
- Hayır, izlememiştim. Yönetmenimiz Luca Guadagnino’nun “Suspiria” için teklif getirmesinden sonra izledim ve favorim olan tüm sinemacıların etkilerini o filmde gördüm.
◊ Son dönemde korku-gerilim türünde filmlerle karşımızdasınız...
- İçinden geçtiğim bir dönem mi, hayatımın farklı bir evresi mi bilmiyorum. Benim de aklımdan geçmezdi gerilim dolu filmlerin içinde yer almak. Şimdiyse bu türü çok seviyorum.
◊ Birkaç yıldır film üstüne film yapıyorsunuz. Hangi noktada “oyunculuğum ve kariyerim açısından güvendeyim” diyeceksiniz?
- Yaptığım işte kendimi güvende hissetmiyorum, güvende hissetmek istiyor muyum onu da bilmiyorum. Çünkü bu bilinmezliği, öğrenmeyi seviyorum. Bu işi yaparken hiçbir zaman yeterli olamayacağımı hissetmem, bu gerçeğin bilincinde olmam belki de kendimi daha güvende hissettiriyor.
◊ “Suspiria”da hikaye Berlin’deki saygın bir dans akademisinde geçiyor ve siz bir dansçıyı canlandırıyorsunuz. Bu film için dans etmeyi ve Almanca konuşmayı öğrenmeniz gerekmiş.
Hangisi daha zor geldi?
- Almanca konuşmak... Telaffuzumun kusursuz olmasını istiyordum, bu da çok fazla çalışmamı gerektirdi.
◊ Öncesinde dans eder miydiniz?
- Bale yaparak büyüdüm ben. Yine de bu film için çekimlerin 2 yıl öncesinden hazırlanmaya başladım.
◊ Neden?
- Ekspresyonist (dışavurumcu) dansta ham, işlenmemiş enerji dışa vuruluyor.
Balede yerçekimine meydan okurcasına her hareketi tüy gibi hafif ve güzel göstermek zorundasınız.
Bu dansta ise derin nefes alışverişi duyuluyor, sanki ruhundan sesler fışkırıyor. Şahsen bu dansı yaparken vücudumu özgürlüğüne kavuşmuş hissettim.
Ayrıca profesyonel dansçıların vücutlarına saygıları bende hayranlık yarattı. Oysa şimdiki genç kızlar kendilerini sadece Instagram modelleriyle karşılaştırıyor, vücutlarına saygı duymuyorlar.
◊ Az önce “Çekimlerden 2 yıl önce hazırlıklara başladım” dediniz. Nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz?
- Önce kaslarla işe başladım. Vücudumu hayatı boyunca dans etmiş birinin vücuduna benzetmeye uğraştım. Çekimlere 6 ay kala en yoğun dönemim başladı. Kanada’da başka bir film çekiyordum, “Grinin 50 Tonu”nun iki ve üçüncü filmini bitirmeye çalışıyordum, bir yandan da “Suspiria”ya hazırlanıyordum.
Bu arada üç film de ancak bu kadar birbirinden farklı olabilirdi. Çekimlere 2 ay kala tüm dansçılarla tanışmak için İtalya-Varese’ye gittim. Orada günde 6-8 saat durmaksızın koreografi provası yaptık. Onun dışında beslenmeme dikkat ettim, protein ve sebze ağırlıklı beslendim. Tüm hafta çok az yiyor, cuma akşamları hamburger ile bir şişe şarap içiyordum.
ŞARTLAR AYNI OLSA YİNE “GRİNİN 50 TONU”NU ÇEKERİM
◊ Chris Martin ile ilişkiniz hakkında söylemek istediğiniz bir şey var mı?
- Hayır yok! Teşekkürler sorduğun için (gülüyor).
◊ Dünyayı sarsan “Grinin 50 Tonu”nu sorayım. Geriye dönüp baktığınızda “Bugün olsa yine yapardım” diyor musunuz?
- O filmler benim için hem öğretici hem de eğlenceli bir deneyimdi. Sektör, kendim ve sette işbirliği yapmak hakkında çok şey öğrendim. Tekrar yapar mıydım? Eğer o dönemki şartlar altında olsam yapardım, çünkü o filmler kariyerimi çok farklı yerlere taşıdı. Dirençli olmayı öğretti. Şimdi yoluma engeller çıksa bile daha dirençliyim.
◊ İzlediğin en korkunç film hangisiydi?
- Haberler! Evet, haberler...
Cevabım bu!
TILDA SWINTON: BiZ OYUNCU DEĞiL MODELiZ
◊ 1977’deki ilk film tamamen korku türündeydi. Yeni uyarlama ise dönemin politik, sosyal olaylarını da anlatıyor.
- Evet Dario Argento ile Luca Guadagnino’nun “Suspiria”sı arasında farklar var. Dario’nun filmi bir fanusun içindeki masal.
Dönemin olaylarıyla ilgili herhangi bir his yansıtılmamış. Bu filmde fantezinin içine o dönemin gerçekleri de eklendi. Çünkü 1977 Almanya’sı oldukça ilginç bir dönem, bunu izleyiciye göstermek istedik.
◊ Siz filmde üç ayrı karakteri canlandırıyorsunuz. Aynaya bakınca gerçek yüzünden eser görmemek nasıl bir his? Gerçi daha önce de yaşadınız bunu ama...
- En sevdiğim şey! Fransız yönetmen Robert Bresson’un en büyük hayranıyım diyebilirim. O, oyuncularına asla “oyuncu” demezdi, onlara “model” derdi. Çünkü filmlerdeki gerçek insanlar onlar değildir.
EVET GARİP GÖRÜNÜYORUM AMA BENİ RAHATSIZ ETMİYOR
◊ Tilda Swinton adı hem oyunculuğu, hem tarzı hem de görünümüyle klişeden çok uzak, cesur bir kadın hissi uyandırıyor hep...
- Teşekkür ederim. İnsanların böyle güzel tanımlamalarını biraz utangaç ve çekingen karşılıyorum. Nasıl cevap vermem gerektiğini de bilmiyorum. Çünkü benim cesaretim başkası için sıradan olabilir. O yüzden gerçekten ne söylemeliyim bilmiyorum.
◊ Farklı bir görüntünüz var. Çocukken ya da iş hayatınızda, görünümünüzden dolayı rahat hissetmediğiniz anlar oldu mu?
- Belki Los Angeles için benzersiz bir görünümüm var ama ailemde herkes benim gibidir biliyor musun? Büyüdüğüm yerde de bana benzeyen çok kişi vardı. Oyunculuk yapmaya ilk başladığım zamanları hatırlıyorum. Çekimlere rimel sürmeden gitmiştim, insanların yüzünde korku ifadesi görmüştüm. Evet garip görünüyorum ama bu garip görüntüm beni rahatsız etmiyor. Seviyorum. Belki 11-12 yaşlarımda görüntümle bu kadar mutlu değildim. Yaşlanmanın bir güzel yanı da bu, garip görüntün bile rahatsız etmiyor artık beni.
Paylaş