Paylaş
◊ “Normal People” 2020’nin en beğenilen dizilerinden biri oldu. Samimi ve olağanüstü bir aşk hikayesi. Karakteriniz Connell ile başlayalım. İnanılmaz hassas bir karakter. Onu o kadar güzel portrelediniz ki, geçen sene Emmy adaylığı kazandınız...
Paul Mescal: Connell, iç dünyasında inanılmaz derecede üzgün biri. Böyle karakterleri oynamak kolay değil ama senaryo o kadar güzel yazılmıştı ki, sözler duyguyu geçirebilmek için çok dikkatlice yerleştirilmişti. İyi bir senaryonun oyuncunun hayatını kolaylaştırdığını düşünüyorum. Ama yazılanların yanı sıra karaktere karşı empati kurmak da gerekiyor. Dizinin sonlarına doğru Connell’ın düşünme şekline ve kafa yapısına daha iyi adapte olduğumu düşünüyorum.
◊ Connell duygusal çatışmalar yaşayan bir genç. Arkadaş ortamındaki Connell ile sevdiği kızın yanındaki Connell’ı ele alalım... Bu derinlikteki çatışmaları tasvir ederken nelere dikkat ettiniz?
- Kitabı ilk okuduğumda, senin de söylediğin gibi her iki Connell’ı da oynamak ve bu iki durumun birbiriyle iç içe olması büyük bir fırsat diye düşündüm. İnsanoğlunun bu versiyonu, televizyonda gördüğümüz klişelerden ziyade hayatın kendine daha yakın. Öyle değil mi?
◊ Kesinlikle... Dizide izlediğimiz Galler futbolunun sizin de hayatınızın büyük bir parçası olduğunu okudum...
- Galler futbolunu büyük bir izleyici kitlesine gösterdiğimiz için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Evet, büyürken hayatımın en büyük parçası Galler futboluydu. Yapmak istediğim iş, futbol oynamaktı aslında...
◊ Ben de spordan sanata geçişi soracaktım aslında...
- Drama okuluna gidiyordum. İkinci sınıftaydım, futbol da oynuyordum. Drama okullarında herhangi bir temas sporu yapmamıza izin verilmiyordu. Okuldayken hiç söylemeden gizlice 2 yıl futbol oynadım. Kendimle anlaşma yapmıştım. “Tamam, artık yeter. Drama okulundaki son yılımda bu sporu artık yapmayacağım” diyordum. Kararımı vermiş, son maçımı bekliyordum. Son maç cumartesi günüydü. Pazartesi günü de okuldaki son seneme başlayacaktım. O maçta topa uzanırken yüzümün yan tarafına yumruk yedim ve çenem kırıldı. O olay spor kariyerimin sonu oldu. Bu iki iş maalesef bir arada yapılamıyor. Ama bana disiplini öğreten spor oldu. Sporda her zaman hazır olmalısın. Bu sektörde çalışmak da öyle.
DAISY İLE KİMYA OKUMASINDA TANIŞTIK
◊ Rol arkadaşınız Daisy Edgar-Jones ile tanıştığınız ilk gün nasıldı?
- Daisy ile kimya okumasında tanıştık.
◊ Kimya okuması...
- Yani benimle partnerimin kimyası tutuyor mu... Oldukça steril bir ortam, çünkü oyuncu seçme sürecinin bir parçası. Okumayı yaparken sahneyi canlandırmak yerine birbirimizle konuşur gibi hissettiğimizi çok net hatırlıyorum. Ben kadroya kimya okumasından önce alınmıştım. Partnerimi arıyorduk. Yönetmenimiz Lenny Abrahamson’dan partnerimi seçtiğinde bana söylemesini rica etmiştim. Okumalardan birkaç gün sonra Lenny ile buluştum. “Marianne karakterinin kim olacağı hakkında fikrin var mı” dedi. “Bence Daisy olmalı” dedim. “Bildin! Ama şimdilik kimseye söyleme” dedi. Oynadığımız karakterler kariyerimizin başlangıcı gibiydi. O yüzden ikimiz de en iyisini yapmak ve hissettirmek istiyorduk. Daisy ile baskı olmadan, rahat ve güven içinde çalışıyorsun. Daisy en iyi arkadaşlarımdan biri oldu.
◊ Aşkın karmaşık halinin anlatıldığı birçok film izledik. Sizlere, yeni jenerasyona bakıyorum... Teknoloji, ilişkileri ne yönde etkiledi sizce? İnternet sayesinde etkiler de tepkiler de ‘aşırı’ değil mi?
- Tamamen katılıyorum. İlişkiler daha popüler. İlişkiler daha kullanmaya yönelik, daha ucuz. Artık aplikasyonlar üzerinden ilişki yaşayanlar bile var. Aplikasyonlar aracılığıyla tanışmayı eleştirmek için söylemiyorum, sadece günümüzde her şey daha hızlı. Aplikasyonlardaki fotoğrafları sağa sola kaydırarak birileri hakkında fikir sahibi oluyor ya da olduğunu zannediyorsunuz... Bu ilişkiler toplumda sahte ve romantik olmayan bir tat, bir duygu yaratıyor.
◊ “Normal People”daki rolünüze kadar neler yaşadınız?
- İlk yaptığım iş tiyatrodaydı. Dublin’de kalacak bir yer kiralamıştım. Faturalarımı ve kiramı ödeyecek kadar bile para kazanamıyordum. Ailemden istemek zorunda kalıyordum ki utanç vericiydi... Bu, pek çok genç sanatçı için kaçınılmaz başlangıç. Genç sanatçılar için daha iyi bir altyapının geliştirilmesi görmek istediğim şeylerden.
BAŞROL TANIMLAMASI DEĞİŞTİ
◊ İlham aldığınız oyuncular var mı? Sizin gibi oynadığı karakterle kariyerini başka seviyeye taşıyan genç oyuncularda, kendinden önceki jenerasyonun etkisi nedir?
Paul Mescal: Son yıllarda klasik başrol tanımlamasının biraz değiştiğini görüyoruz, değil mi? Timothée Chalamet mesela... Drama okulunda Bogart, Brando gibi aktörleri ve sanatlarını izleyerek büyüdük. Onlardan öğrendiklerimi araç gereç kutumda sonsuza kadar tutacağım. “True Detective”de klasik başrol oyuncusunu (Matthew McConaughey) 8 saat izleyebilmek de ilham verici...
KİTABI 7-8
KEZ OKUDUM
◊ Dizinin uyarlandığı kitabı okudunuz mu? Yazar Sally Rooney’in dünyasına oyuncu olarak girmeyi anlatır mısınız biraz?
Paul Mescal: Kitabı çekimlere başlamadan önce 7-8 kez okudum. İlk kez bitirdiğimde büyük bir kayıp hissi yaşadım. Sally’nin yazım yeteneği müthiş. Karakterleri sanki hepimizin tanıdığı insanlar gibi yazıyor.
DaIsy Edgar-Jones : Paul ve ben çok şanslıyız
◊ Son zamanlarda birbirine en çok yakıştırılan ekran çifti; Paul Mescal ve Daisy Edgar-Jones?
Daisy Edgar-Jones: Şanslıyız! Çok gergindim, çünkü Paul ile kimya okumalarına gittiğimde ilk 5’e kalmıştım. O zaten rol için seçilmişti. İşi ya alacaktım ya da batıracaktım. Okumada sahneye başlar başlamaz çok rahatladım. Her şey gayet doğaldı. Paul ve ben çok şanslıydık, çünkü iyi bir ritim yakaladık ve durmaya ihtiyaç duyduğumuz anlarda kendimize alan bırakabildik.
◊ Canlandırdığınız Marianne karakteri, ne istediğini bilen bir kız. Özellikle de ilişkiler konusunda... Siz de Marianne gibi misiniz? Ya da içinizde ne kadar Marianne var?
- Marianne harika bir kız. Onu okulda oynamayı çok sevdim. Çok zeki... Ne düşündüğünü söylemekten çekinmiyor. Lafı dolandırma ihtiyacı duymuyor. Dürüst olmak gerekirse, ben hiç Marianne gibi değilim. İnsanların ne düşündüğünü Marianne’den daha fazla önemsiyorum. Özellikle okulda insanlara uyum sağlamaya çalışan bir öğrenciydim.
◊ Düşündüğünü filtresiz söylemek ve lafı dolandırmamak, genç jenerasyonda yeni normal mi? Belki sosyal medyanın da etkisi vardır bunda...
- Marianne yeni neslin nasıl olduğunun iyi bir temsili aslında. Aklımızdan geçenleri söylemekte kendimize daha çok güveniyoruz. Marianne istediğini sorabilen bir kız. Umarım izleyenler doğru yolun bu olduğunu düşünür, çünkü kendine güvenmek ve açık sözlü olmak kötü değil.
ÇOK ÖZEL
BİR HİKAYE
◊ Dizinin uyarlandığı, modern klasik eser olarak kabul edilen kitabın yazarı, 29 yaşında genç bir isim; Sally Rooney. Kendisiyle tanışma imkanınız oldu mu?
- Sally ile ilk kez okumalar sırasında tanıştım. Dehşet vericiydi, çünkü birçok insan vardı. Sally yanıma geldi, konuştu çok tatlıydı. Birkaç kez sete de geldi. Ama çekimler sırasında New York’ta yeni kitabını yazıyordu. “Normal People” gerçekten çok özel bir hikaye.
Paylaş