Paylaş
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Los Angeles’tayım. Evimde, ev ofisimde...
◊ Favori filminiz var mı?
- Hayır, bana çok sorulur. Filmleri seviyorum ve yüzlerce film izledim. Eleştirmen olmak istemiyorum, sadece film âşığı olmak istiyorum.
◊ Peki kendi yaptığınız filmlerden en çok hangisini seviyorsunuz?
- Bu da çok soruldu. Her film bir çocuk ama öne çıkan “JFK”. Çünkü sisteme karşı bir meydan okumanın zirvesine ulaştı. Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve bir araya getirmenin çok zaman aldığı bir filmdi. Filmi düşmanın kim olduğunu bilmeden yapacak kadar gençtim. Ancak yaptıktan sonra bunun gücünü hissettim.
◊ Film yapmak hayali kuran gençlerin başlangıç noktaları ne olmalı?
- Bir video kamera alsınlar. Aile ile başlasınlar. Mesela onları arka bahçede kameraya çeksinler. Okuldan birkaç arkadaş edinip küçük bir hikaye yapsınlar? En iyi yol bu. Azimli olsunlar ama aynı zamanda dünyayı görsünler, seyahat etsinler...
◊ Sıklıkla kendi yazdığınız senaryoları filme çeviriyorsunuz. Yazdığınız filmi yönetmekle başkasının senaryosunu yönetmek vizyonunuzu nasıl değiştiriyor?
- Yazar ve yönetmen bazen çatışır. Bu durumu birçok kez yaşadım. Alan Parker, Brian De Palma, Michael Cimino, John Milius... İlk aklıma gelen bu 4 yönetmen. Yazarın, sadece yönetmenin sorumlu olduğunu anlaması gerekiyor. Film, yönetmenin vizyonudur. Senaryoyu, yönetmen film yapar. Senaryo kendi kendine film olmaz. Oyuncularla, sahnelemeyle, mizansenle hayat bulur hikaye. Her iki tarafta da çalıştığım için süreci takip edebildiğimi düşünüyorum.Kurgu da çok zorlayıcı. Hatta birçok yönden yazmak kadar önemli. Film yapmak 3 parçalı bir süreç, aslında 4 parça. Pazarlama da var. En nefret ettiğim pazarlama çünkü birileri yaptığınız şeyi nasıl satacağınıza dair bir konsept buluyor.
Yönetmen olmam yazarken avantaj sağlıyor
◊ Kitap, senaryo yazmak ve yönetmek. Peki, nerede yazar Oliver Stone bitiyor ve yönetmen Oliver Stone başlıyor?
- İçimdeki yazar, yazar olarak kalıyor. Yazarken içime giriyorum. Yalnızım. Yönetmen kısmı annemin kısmı. Daha dışsal ve insanlarla kaynaşmak gerekiyor. Sahnelerin, akışın, hızın ve yazdıklarınızın görselleştirmesinin farkında olmak çok önemli. Yönetmen tarafımın olması bir avantaj. Yazarken başka bir zihin izliyormuş gibi farklı bir mesafeden yazıyorum.
◊ Dünyamız zor bir dönemden geçiyor. Bu karmaşık sorunları çözmek için ne yapılabilir?
- Her durum için makul bir çözüm vardır. Aklınızı koruyun ve bir şeyleri tartışın. Çözümler çıkar. Her ülkenin kendi sorunları var. Bizim konuşma ve barış duygusuna, uymamız gereken uygar olma kavramına ihtiyacımız var. Ben diyaloğa ve hukuka inanıyorum.
Artistik motivasyonumun kaynağı, öfke
◊ Sabah kalktığınızda sizi üretmeye, çalışmaya iten motivasyon ve kafa yapısı nedir?
- Bunun kadere bağlı olduğunu düşünüyorum. Bazen neden orada olduğunu bilmiyorsun ama bir sebepten dolayı orada olduğunu hissediyorsun. Bazen kişisel duygularım “bu işe girmemelisin” diyor. Başka bir deyişle, kalkmak ve uğraşmak istemiyorum. Ama bir şey seni ona doğru çekiyor. Bu çok oldu. 2016’da yaptığım “Snowden” filminde mesela... “Bundan uzak dur” dedim. Çok tartışmalı bir konuydu ama anlatmak için önemli bir hikaye olduğunu düşündüm. Yapmak için bir şeyler beni dürtüyordu. Filmi yapmaktan zevk almadım. Harika bir deneyim değildi çünkü çok zor bir işti.
Ben Florida’ya gidip tatil yapamam, rahatlayamam. Keşke yapabilseydim (gülüyor). Tehlikeli tatilleri severim. Sanırım öldüğüm gün sorduğun bu sorunun cevabını öğreneceğim. Muhtemelen annemden aldım bu özelliğimi. Annemde de hayat için büyük bir açlık vardı.
◊ Yaratıcı ve artistik motivasyonunuzun kaynağı nedir?
- Öfke! Öfkeyle yaşayamazsınız ancak bu his bir eylemin temelidir. Bu hisle bir şeylerin yanlış olduğunu güçlü bir şekilde hissediyorsunuz demektir. Bu konuda bir şeyler yap, yoksa iltihaplanır ve seni daha çok deli eder. Fakat aynı zamanda filmler eğlenceli olmalı, bu yüzden eğlence duygusuyla da harmanlamalısınız. Ve bu bazen zor.
Hayatım çok çalkantılı geçti
◊ Geriye dönüp hayatınızın detaylarına ait bir anı kitabı yazarken hafızanızı nasıl canlandırdınız? Not mu tutmuştunuz?
- Evet, 1970’lerden kalma notlarım vardı. Yazmaya 90’larda başladım. Çocukken de yazıyordum. Babam bana her hafta tema yazmam için para verirdi. Yani çocukluktan itibaren makul miktarda yazı yazdım ve not aldım. Notlar çok yardımcı oldu ama dürüst olmak gerekirse hayatım oldukça çalkantılı geçtiği için bir noktada kırık dökük kaldılar. Esas not tutmam 1982’den sonra başladı. Her gün daha iyi ve daha tutarlı günlük tutmaya başladım.
◊ Tüm filmlerinizi izledim fakat kitapta ailenizi, anne babanızı okumak ilginçti. Ailenizle olan deneyim size neler öğretti?
- Tüm bunlar büyüme ve olgunlaşma deneyiminin bir parçası. Kitap sadece 40 yaşıma kadar. 40’tan sonra olan ve hakkında yazmam gereken birçok şey var. Fakat 40’a kadar olanlar çok önemli. Temelde annemle babam arasında kaldığımı kitabı yazarken keşfettim ve bunu kitaba koymaya çalıştım.
Annem özgür ruhluydu, asiydi, her şeyi kendi bildiği gibi yaptı çok hatası oldu. Ama çok sevecen ve vericiydi. Babam muhafazakardı, kurallarına göre oynardı ama sürekli kuralları çiğnerdi. Tamamen farklı insanlardı. Romantik bir ilişkiydi, gerçekten güzel bir hikayeydi ama farklı insanlar oldukları için olmadı. Boşanan ailelerin çocukları daha bilinçli hale geliyor. Bir yere ait olup olmadıklarını, istenip istenmediklerini, dünyaya ait olup olmadıklarını merak ediyorlar. İşte bütün bu sorunlar kendi ilişkinizde de ortaya çıkıyor. İki kez boşandım. İkinci eşimle çocuğumuz var. Üçüncü eşimle bir kızım daha oldu ve 20 yılı aşkın süredir beraberiz. Bence bu uyum kızıma çok yardımcı oldu çünkü anne babası ayrılmadı. Aileye çok değer veriyorum.
En büyük temam risk almak oldu
◊ Kitap 1986 yılında bitiyor. İlk 40 yılda hayatınızın sonuna kadar uygulayacağınız neler öğrendiniz?
- Kim olduğumu bilmiyordum, nasıl dağıldığımı fark etmemiştim. Ayrıca risk almak, kitapta büyük bir tema. 19 yaşında tanımadığım bir ülkeye, bambaşka bir dünyaya gidiyorum. Sonra 21 yaşında bir asker olarak dönüyorum, çoğu insanın almayacağı bir risk alıyorum. Hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu umurumda değildi. Bu riskten sonra rahat bir evliliğe sürüklendiğimi görüyorsunuz. 30 yaşında anneannemin ölümüyle yaşamam gereken hayatı yaşamadığımı anlamıştım. Sonra 39 yaşında başarı ve başarısızlıkla, bir sürü iniş ve çıkıştan sonra kendimi bir hız treni gibi hissettim. 39 yaşında “Hollywood’da kariyerim ölüyor, ne yapmalıyım?” diyordum. Bir gazeteciyle Salvador’a gittim. İç savaş, iki farklı ülke, iki farklı dil, savaşlar, sivil ayaklanmalar hakkında çılgın bir film yaptım. Başka bir deyişle risk ve “Salvador”u yapabilmek... Bu risk her gün beni paramparça etti, yaşlandırdı. “Salvador”u bitirdim. Sonra doğruca diğer filmim “Platoon”a geçtim. Bu iki film, kitabı gerçekten şekillendirdi. Oradaki hikayem bu.
Paylaş