Paylaş
◊ Fransızca bir film yapmaya karar vermenize ne sebep oldu?
- Küçükken, sinema izlemeye başladığımda ve yönetmen olmayı istediğimde beni en çok etkileyen Avrupa sineması; Fransız, İtalyan, İsveç filmleriydi. Hepimiz Avrupalı olmak istiyorduk. Avrupalılar gibi filmler yapmak istiyorduk. Hayatım boyunca film yaparak bu küçüklük hayalimi gerçekleştirmeye çalıştım. Bu filmi önce Paris’te yaşayan iki Amerikalı karakter üzerinden çekecektim. Sonra kendi kendime düşündüm; bu benim 50’nci filmim ve Paris’i o kadar çok seviyorum ki bunu Fransızca çekmeliyim dedim. Fransızca bilmiyorum ama bu beni rahatsız etmedi çünkü tüm oyuncular İngilizce konuşuyordu. Ben de bunu tamamen Fransızca yapacağımı düşündüm ve bunu yaparken harika vakit geçirdim. Gerçek bir Avrupalı sinemacı olduğumu hissettim. Yıllar önce François Truffaut, Jean-Luc Godard ve Alain Resnais’ın tüm filmlerini izlemiştim ve bu yüzden o gruba katılıp Fransızca bir film yapmak istedim ve yaptım. Aynı zamanda tabii ki bunu yaparken çok fazla iş birliği ve yardım aldım.
◊ Fransızca konuşan oyuncuları dinlemek sizin için bir zorluk yarattı mı?
- Hayır, çok basitti. Örneğin bir Japon filmi izlerseniz, oyunculuğun iyi, gerçekçi ve doğal olduğunu ya da dramatik, aptalca, fazla abartılı olduğunu anlayabilirsiniz. Burada da aynı şey var. Oyuncuların beden dilinden ve duygularından, dili anlamadan, ne zaman gerçekçi olup olmadıklarını anlayabiliyordum.
Eğer bunu yapmasaydım ve kelimeleri ben yazsaydım bu durumdan o kadar da zevk almayabilirdim. Oyuncular senaryoyu okudu ve anladılar. Onlar birinci sınıf aktörler ve aktrisler, bunu başardılar. Aslında onları çok fazla yönlendirmeme gerek yoktu.
Birkaç kez bir şey söylemek zorunda kaldığımda İngilizce konuştular. Yani bunu Fransızca yapmak benim için zor olmadı.
HAYATIM BOYUNCA HASTANEYE GİTMEDİM
◊ 60 yıldan fazla devam eden kariyerinizde, şansın ne zaman hayatınıza girdiğini hissettiniz?
- Ben çok çok şanslıyım. Gerçekten hayatım boyunca şanslıydım. Beni seven iki ebeveynim vardı. Benim iyi arkadaşlarım var. Harika bir eşim, evliliğim ve iki çocuğum var. Birkaç ay sonra 88 yaşında olacağım. Hayatım boyunca hiç hastaneye gitmedim. Başıma hiç korkunç bir şey gelmedi. Hayatım boyunca çok ama çok şanslıydım. Film yapmaya başladığımda herkes neyi iyi yapabileceğimi vurgulamayı, kötü yaptığım şeylerden ise beni sorumlu tutmamayı tercih etti. Bana karşı çok cömert davrandılar.
Film yapımcılığımda çok şanslıydım ve hayatım boyunca pek çok hak edilmemiş övgüye, muazzam miktarda ilgi ve saygıya sahip oldum. Yani, iyi şanstan başka hiçbir şeyim yok ve umarım bu devam eder.
◊ Bu filmden sonra başka Avrupa ülkelerinin dillerinde bir film yapar mısınız?
- Diğer ülkelerde çekim yapma konusunda, bilmiyorum. Duruma göre değişir. Bazen bir ülkeden birinden telefon alıyorum ve bana “Filminizi İzlandaca veya başka bir dilde çekerseniz finanse edeceğiz” diyorlar.
Eğer İtalya, Almanya veya herhangi bir yer için iyi bir fikrim varsa onu değerlendiririm. Bazen ülkeyi çok iyi tanımıyorum ve düşünemiyorum ama Fransa’da çalışarak o kadar güzel bir deneyim yaşadım ki, eğer yapabileceğimi hissedersem başka ülke dillerinde film yapmak kesinlikle düşüneceğim bir şey...
ÖLÜMÜ FAZLA DÜŞÜNMEYİN
◊ Bu filmin erkek karakteri de dahil olmak üzere, yazdığınız erkek rolleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
- 20 ya da 30 yıl önce, kendi yazdığım bölümleri oynuyordum, dolayısıyla her zaman kendim için yazıyordum. Ama her zaman kadınlar için daha iyi, kadınlar için daha ilginç bölümler yazabiliyorum. Nedenini bilmiyorum. Belki de beni en çok etkileyen yazarların ve aydınların Ingmar Bergman, Tennessee Williams olması ve bu insanların kadınlar için yazması yüzündendi.
Kendim dışında olunca da hiçbir zaman erkek karakterler için pek iyi yazamadım.
◊ Ingmar Bergman da sık sık ölüm konusunu işliyordu. Komedi ya da mizah ölüme karşı savaşmak için bir olasılık mı yoksa ölüm fikrini detaylandırabilir misiniz?
- Bu konuda yapabileceğimiz bir şey olduğunu sanmıyorum. Bu filmin sonunda, Coup de Chance’in “Fazla düşünmeyin” başlığını ekranda bıraktık. Yapabileceğiniz tek şey ölüm konusu üzerinde çok fazla düşünmemek çünkü gerçekten çıkış yolu yok. Bilimden, felsefeden, komediden çıkış yolu yok. Bu kötü bir anlaşma ve bunu düşünmemelisin. Yapabileceğin en iyi şey bu, konudan dikkatini dağıt...
Senaryomu daktilomla yazıyorum
◊ Son olarak, senaryo yazma alışkanlıklarınızın yıllar içinde nasıl değiştiğini biraz anlatabilir misiniz?
- Öğreneceğiniz birkaç şey var ve bu da işin sonu. Yaşadığınız ve tecrübe ettiğiniz her durum çok farklı. Sıkıcı olmamaya çalışırken deneyimlerden vazgeçmek büyük bir tuzak. Ben sabah kalkıp egzersizimi ve kahvaltımı yapıyorum. Kalemim ve not defterimle yatağıma uzanıp düşünüyoum, notlar alıyorum. Ve sonunda senaryomu daktilomda yazıyorum. Bunu her zaman böyle yaptım ve şimdi de yapıyorum.
Dediğim gibi, ilk başladığınızda, ilk birkaç filmde öğrendiğiniz çok kötü birkaç şey var. Bunu öğrendikten sonra başka hiçbir şey öğrenemezsiniz. Sonrası size ve ilhamınıza kalmış...
Paylaş