Paylaş
Hepsi arka arkaya geldi. Önce İngiliz basınında, bu yılın başında intihar eden eşcinsel bir psikoterapistin öyküsünü okudum. Ardından yabancı moda bloglarında Vogue’un bildirisiyle ilgili yorumlara rastladım. En son Vogue Türkiye’den de bu bildiriye katıldıklarına dair bir duyuru geldi:
“Sağlıksız zayıflamaya hayır diyen, yeme bozuklukları konusunda başta modeller olmak üzere tüm kadınları bilinçlendirmeyi hedefleyen, tasarımcıları gerçekçi ölçülerde çalışmaları için teşvik eden Vogue Türkiye, bu girişimi ‘Ruhta Sağlık Bedende Sağlık’ sloganıyla kapağına taşıdı” diyordu mektup.
Baştan alalım...
Bob Bergeron, 49 yaşında, New Yorklu, yakışıklı, eşcinsel bir psikoterapistti. Dışarıdan bakınca mükemmel bir hayat yaşıyordu. Orta yaşa gelmiş gay’ler için mutluluk rehberi diyebileceğimiz bir kitap yazdıktan sonra, geçen ocak ayının beşinde intihar etti. Tüm arkadaşları şaşkındı. Kitapta tarif ettiği adam kendisiydi adeta, nasıl olur da intihar ederdi?
GAY’LERİN BEDEN ALGISI
Arkasında bıraktığı nottan anlaşıldığına göre Bob, yaşlanmaktan ve bu yüzden yalnız kalmaktan korkuyordu. Eskisi kadar çekici olmadığını düşünüyordu. Çünkü dışarıda gay’ler için acımasız bir hayat vardı. Açık açık gençliği, seksiliği ve güzelliği her şeyin üstünde tutan bir zihniyet...
Tıpkı kadınlar için geçerli olduğu gibi. Erkekler de kendi ürettikleri zihniyetin kurbanı olmaya mı başladı yoksa?
Geçen şubatta ABD’de bir merkez açıldı. 60 yaş ve üzeri eşcinsellere hizmet veriyor. Tüm dergilerin kapağında gözlerine sokulan six-pack modeller (karın kasları gelişmiş diyelim) yüzünden ruh hali bozulanlara yardım ediyorlar. Bedenleriyle ve yaşlarıyla barışmalarını sağlamaya çalışıyorlar.
Gelelim Vogue’a...
Vogue, dünyanın en etkili stil ve moda dergisi. 1892’den beri yayınlanıyor. Tam 120 yıldır kadınlara neyin moda, neyin havalı, neyin stilize olduğunu söylüyor. Bugün ‘mükemmel kadın vücudu’ dediğimiz şeyin formülünü verdiğini, tasarladığını, dayattığını pekala söyleyebiliriz. Fotoşoplu gerçek dışı bedenleri icat eden Vogue değil miydi kuzum?
Fakat şimdi çıkmış, kendi yarattığı imajın kadınları sağlıksız durumlara yönelttiğini ve bununla mücadele edeceklerini söylüyor. Samimiyet sorunu yaşamam bundandır. Öte yandan kadınların beden algısının bozulduğunu, çekici olayım derken sağlıksız göründüklerini bizzat Vogue’un söylüyor olması da önemli.
38 BEDEN ADELE
Bundan sonra 16 yaşın altında ve yeme bozukluğu yaşıyor gibi görünen modellerle çalışmayacaklarını duyurdular. 16 yaş sınırı koymuş olmaları mutluluk verici ama anlaşılıyor ki, sağlıklı görünen kadın bedeninin ne olduğuna da artık Vogue karar verecek. Ya da merak ediyorum, sağlıklı denen bedenin tüm çeşitliliğini yansıtacaklar mı? Ne de olsa aynı dergi, İngiliz balıketi şarkıcı Adele’i konuk ettiği sayısında kızcağızı bir iki beden inceltmekten kendini alamamıştı. Benim gördüğüm kadarıyla Adele’in gerçek bedeninin pek sağlıksız bir durumu yok. Ya da 60 kilodaki bir kadına sağlıklı diyemez miyiz? Sağlıklı bedenin alt ve üst sınırları nelerdir?
UZAYLI MODA DERGİSİ OKUSA
Vogue Türkiye’nin haziran sayısının kapağında Constance Jablonski var. Elbette fotoşoplu. Zaten bir uzaylıya dünyaya inmeden evvel insanoğlu hakkındaki tüm bilgileri moda dergileri üzerinden verseniz, zavallı, sokakta gerçek insanın ne olduğunu görünce küçük dilini yutar. Ben bile şöyle uzun uzun moda dergisi okuduktan sonra öyle hemen aynaya bakamıyorum. Ruhum çıplak gerçekleri kaldırmıyor.
Bu arada Jablonski, ‘Altın Oran’ başlığıyla duyurulmuş kapakta. Fotoğrafını sayfada görebilirsiniz. Altın oran dendiğine göre, sağlıklı bedenin tarifi de bu anladığım kadarıyla. Etnik çeşitliliğin dikkate alınmamasına hiç girmiyorum bile.
Vogue’a buradan çocukları ve ruhsal rahatsızlığı bulunanları sayfalarında kullanmama kararı verdiği için tebrik ediyorum da, olması gereken zaten bu değil mi? Ve bize söyleyeceğiniz başka bir şey yok mu? Şöyle fotoşopsuz bir şey?
Entegre bebek tesisi olarak kadın
Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştüğünde işin buraya kadar geleceği belliydi aslında. Önce kadının varlığı aile içine hapsedildi, kadın sadece bir ailenin parçası gibi tanımlandı. Sonra sosyal politikanın en az üç çocuk olduğu ortaya çıktı. Şimdi de uzun yıllardır varlığını unuttuğumuz kürtaj tartışması dürte dürte hortlatıldı.
Yıllarca türban tartışması erkekler tarafından, erkek bir dille iştahlı iştahlı sürdürüldü, şimdi yine erkekler yine kadın bedenine dair bir şeyi kendi aralarında ‘tartışıp’ karara bağlayacak. Kadının ne düşündüğü, ne hissettiği o kadar umurlarında değil ki, kolayca hepimizi katil ya da potansiyel katil ilan ediverdiler.
Soran yok ama söyleyelim; bizim istediğimiz seçme hakkı. İstediğimiz zaman anne olmaya karar verebilme, anneliği seçme hakkı. Ama tabii kadın demek aile demek olduğundan anne olmayı tercih etmemek gibi bir seçim de olamaz. Her kadın birer entegre bebek tesisidir.
Peki ya tecavüzcüsünden hamile kalanlar, diyecek olduk... İstemiyorsan devlet bakar, dediler. Sanki mesele bu kadar basitmiş gibi. Karnında, en büyük insanlık suçlarından birinin sonucunda meydana gelmiş bir fetus taşıyan kadının ne hissettiği, onu 9 ay karnında taşımanın, sevmekle sevmemek, bağlanmakla bağlanmamak arasında acı çekmenin ne demek olduğu bu erkek zihniyetle elbette anlaşılamaz.
Sanki kadının derdi o çocuğa nasıl bakacağıdır. Sen yeter ki doğur, ver biz bakarız. Senin ruh halin kimin umrunda, sen doğurmak için varsın, doğur ve gerisine karışma.
Paylaş