Top model değil top sosyolog

Beş yılı bulmayan bir kariyer, market rafındaki süt kutusuna benzetilen bedenler, hiç eksilmeyen yetersizlik hissi, reddedilme korkusu, ayaklı yalana dönüşen kimlikler... Modellerin dünyasına hoşgeldiniz.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eaffeaf018fbb8f8a4701d

Geçen hafta Radikal gazetesinde Aslı Barış’ın haberini görünce aklıma ABD’de geçen yılın sonu yayınlanan bir kitap geldi.
Haber, 8-11 Şubat’ta düzenlenecek İstanbul Fashion Week için yapılan manken seçimleriyle ilgiliydi.
İstanbul Moda Akademisi’nde yapılan seçmelere 36 ajanstan, toplam 490 model katılmış ancak sadece 155’i iş bulabilmişti. O da mecburiyetten. Tasarımcılar mankenlerle ilgili hayal kırıklığına uğramıştı. Bu nedenle büyük bölümüne “Bizimle değilsin” cevabı verilmişti. Tasarımcılardan bazıları “Olmadı, yurt dışından bakacağım” diyordu.
“...Modeller her an belirsizlik içinde yaşar. Temsilcileri aracılığıyla gittikleri seçmelerde, haftalık ya da aylık programlarında... Tek bir şey kesindir: Reddedilmek. En başarılı modeller bile buna bağışık değildir...
New Jersey’li 21 yaşındaki Liz, büyük bir katlı mağazanın seçmelerine gitmişti. Seçmelerin yapıldığı ofise girdiğinde, 80 başka modelle birlikte onu da uzun koridorda sıraya soktular. Seçmeleri yapan yönetici sıradaki tüm kızları tepeden tırnağa inceliyor ve sadece iki kelime söylüyordu: ‘Kal’ veya ‘Git’. Bir başka kız, az önce yöneticilerden birine verdiği kartvizitini çöpte görmüştü.
Reddedilmenin onlarca sebebi olabilir: Fazla ticari, fazla aykırı, fazla genç, fazla yaşlı, fazla uzun, fazla kısa bulunabilirsiniz. Hatta aynı gün içinde gittiğiniz farklı seçmelerde bunların hepsi size söylenebilir. Örneğin 21 yaşındaki Sofia boyu 1.78 olduğu için reddedilmişti. Oysa bu modeller için ideal sayılan bir boydur. Sofia neyin yanlış olduğunu anlamaya çalıştı: ‘Sizi cesaretlendirecek, neyin yanlış olduğunu söyleyecek hiç kimse yok. Siz de oturup kendinizi suçlamaya başlıyorsunuz. İlk akla gelen de, çok şişmanım, oluyor’.
Genellikle reddedilmenin sebebi söylenmez, tahmin etmek modele kalır. Bu çok büyük bir yalnızlık hissidir, kişisel algınızla ilgili şüpheye düşmeye başlarsınız...”

Haberin Devamı

PODYUMDAKİ KÖSTEBEK

Haberin Devamı

Alıntı; Ashley Mears’ın 2011 Eylül’ünde ABD’de yayınlanan Pricing Beauty-The Making Of a Fashion Model (Güzelliği Fiyatlandırmak-Bir Modelin Yaratılışı) isimli kitabından. Mears şu anda Boston Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yardımcı profesör. Kitabı yazdığında New York Üniversitesi’nde öğrenciydi ve bir yandan da modellik yapıyordu.
Lisedeyken mankenliği denemiş, bırakmıştı. Kendini derslerine vermeye karar vermişti. O gün Aşağı Manhattan’daki Starbucks’lardan birinde oturmuş, ders çalışıyordu. Sonra biri yaklaştı ve “Muhteşem bir görünüşün var” dedi. Böylece Mears’ı bu kitabı yazmaya götüren süreç başlamış oldu. O artık moda dünyasının içindeki köstebekti.
Ondan önce de, kimlik değiştirip inceleme alanında çalışan sosyologlar olmuştu. Fabrikalarda hatta boks ringlerinde. Ama onunki herkesin yapabileceği bir şey değildi. Ne de olsa mükemmele yakın bir vücut gerekiyordu.
Aslında manken olabilmek için çok yaşlıydı; 23’tü. Bu yüzden kaydolduğu ajans onu hemen 19 yaptı ki, bu bile moda dünyasına geç bir giriş kabul ediliyordu. Beden ölçüleri üzerinde de oynadılar.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eaffeaf018fbb8f8a4701f

AYARTICI BİR HAYAT

New York ve Londra’da modellik yaptı, bir yandan da kendisine doktor unvanı kazandıran bu tez-kitabı yazdı. Kadın ve erkek onlarca mankenle röportaj yaptı, ancak bir modelin şahit olabileceği detayları kağıda döktü.
Okulu bırakmanın eşiğine geldiği oldu. Fazla para kazanmıyordu ama bir iki prestijli defilede podyuma çıkmayı başardı. Birkaç kez New York Moda Haftası’na çağırdılar. İsmi konuşulmaya başlamıştı ve bunlar çok ayartıcıydı.
Mears’ı okurken Çin’deki bir fabrikada, günde 16 saat çalışan işçilerle aralarında pek bir fark göremez hale geldiğiniz zamanlar oluyor. İştahı kesilsin diye aslında hiperaktif çocuklara verilen bir ilacı alanların, yıllardır çalıştığı halde bir mide ameliyatıyla tüm birikimini yitirenlerin, menajeri kendisini rafta bozulmuş, tarihi geçmiş bir kutu süte benzettiği için 25 yaşında olduğu halde 19 diyenlerin hikayesini okuyorsunuz. Koskoca Vogue dergisinin, prestijine güvendiği için tüm gün süren bir fotoğraf çekimine 150 dolar ödediğini, çoğu mankenin en fazla beş yıl iş bulabildiğini, ajansların her sezon onlarca mankenini yüzü eskidi diye işten çıkardığını, gittikleri elemelerde büyükbaş hayvan muamelesi gördüklerini öğreniyorsunuz.
Zaten Mears’ın modellik kariyeri de bir e-posta ile sonra eriyor: “Tatlım, ajansta temizlik yapıyoruz. Bazı kızlarla ne yapmamız gerektiğine karar vereceğiz. Sen de bunlardan birisin. Modellik zaten senin tek önceliğin değildi. O yüzden bu noktada seni tahtadan silmeye karar verdik. Daha fazla kartvizit bastırmanın ve zaman ayıramayacağın görüşmelere para harcamanın alemi yok. Anlayacağına eminim. Dosyan ve son çekin burada. Gelip alabilirsin ya da adresine gönderebilirim. Çok öpüyorum.”
Moda, sıra dışı bir hayat vadeder ama herkes için değil. Spotların altındaki birkaç isim dışında kalanlar, zor bir seçim yapmıştır aslında. Binlercesi başarısızlığa uğrar. Tıpkı İstanbul Moda Haftası için gittiği elemelerden eli boş dönen 335 manken gibi.

Yazarın Tüm Yazıları