Pazarlık etmeyi Çin’de öğrendim

Geçtiğimiz hafta ucuza alışverişçilerin yeryüzü cenneti Çin’deydim. Ne efsaneler dinledim gitmeden önce. "Bana bak bir dolara Puma ayakkabı satıyorlarmış", "Giderken bavulunu fazla doldurma ya da boş bir bavul daha götür", "Sıkı pazarlık et, kazıklanma..."

Gerildim haliyle. Ya dedim, dönüşte arkadaşlara karşı mahcup olursam, alacak bir şey bulamazsam ya da pazarlık etmeyi beceremezsem. Ki zaten hiç beceremem. Benim pazarlık dediğim şey şu diyalogdan ibaret:

- Şey, afedersiniz. Eee, şuradakini kaça verirsiniz?

- Etiketteki fiyat abla.

- İndirim yapamaz mısınız?

- Yok abla, valla kurtarmaz.

- Peki.

Abartmak gibi olsun, davul zurnayla yollandım Pekin’e. Uçakta kara kara düşünüyorum nasıl pazarlık edeceğim diye. Sonunda karar verdim: Ben pazarlık etmeyeceğim, satıcı edecek. Ben sadece fiyat soracağım, "Aaaa çok pahalıymış" deyip yürüyüp gideceğim. O beni ikna etmek için fiyat düşürecek. "Sen bilirsin, almazsan alma" tavrı takınırsa, yandı gülüm keten helva.

Beş günlük Pekin seyahati, benim açımdan yeni başlayanlar için hızlandırılmış pazarlık etme kursu gibi bir şey oldu. Çünkü uçaktan iner inmez pazarlık yapmaya başlamak zorundasınız. Taksilerin hepsinde taksimetre var, ama onlar yine de sizinle pazarlık etmeyi tercih ediyor.

Ne alıyor olursanız olun, pazarlığa üçte bir fiyattan başlayın, yarı fiyatın üzerine sakın çıkmayın.

Benim pazarlık etmek yerine almadan gidiyormuş gibi yapma metodu acayip işe yarıyor.

Çin’de pek çok kişi size İngilizce bildiğini söyleyecek, ama inanmayın. Konuşmaya başlayınca aslında bilmedikleri ortaya çıkıyor. Sizin de İngilizce bilmenize hiç gerek yok zaten. Çünkü tüm alışveriş işlemleri hesap makinesi üzerinden gerçekleştiriliyor. Önce o bir fiyat tuşluyor. Sonra siz gözlerinizi belerterek çok fazla diyorsunuz ve bir fiyat yazıyorsunuz. Sonra satıcı küçük bir çığlık koyveriyor ve "Arkadaşım sen beni öldürmeye mi çalışıyorsun" diyor. Hesap makinesi ikinizin arasında böyle 4-5 kez gidip geldikten sonra bir fiyat üzerinde anlaşılıyor.

Ben şahsen ikinci günden sonra yürüyüp gitme stratejisini bir kenara bırakıp, çatır çatır pazarlık etmeye başladım. Sanırım nedeni, pazarlık etmenin orada günlük hayatın doğal bir parçası olması.

Bana sorarsanız Pekin’den mutlaka alınması gereken iki şey var. Çay ve inci. Sakın öyle ucuza çay satıyorlar sanmayın. Bazılarının kilosu 2 bin Euro’ya kadar çıkıyor. Çin’de hayat çaysız geçmiyor. İnsanlar boyunlarına astıkları termoslarla dolaşıyor sokakta. Yüzlerce çeşit çay var.

İnci almak için doğru adres, Hongqiao market. Bu 4-5 katlı alışveriş merkezinin her katında başka bir şey satılıyor. Her katta onlarca bağımsız tezgah var. Bizim semt pazarlarının üstü kapalısı gibi. 15 YTL’ye bir inci kolye ve küpe satın alabilirsiniz. Ünlü markalara ait ayakkabıları, saatleri, elektronik ürünleri de burada bulabilirsiniz. Ayrıca ipek kumaşlar, el yapımı ürünler, hediyelik eşyalar da var.

Hatta şöyle söyleyeyim; Pekin’de hesaplı alışveriş yapmak istiyorsanız, bir gününüzü Hongqiao Market’e ayırın, kalan zamanınızda gezin tozun. Çünkü almak isteyeceğiniz her şeyin en ucuzunu burada bulacaksınız.
Yazarın Tüm Yazıları