Neden bize bir kahraman lazım

Kahramanlarla ne alıp veremediğin var diyeceksiniz. Kafaya taktım, çünkü her gün gazete okuyorum desem? O kadar taktım ki, psikiyatr Prof. Kerem Doksat’la konuştum.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Arap basınında kahraman ilan edildi...
İsrail, gemi baskınına katılan askerleri kahraman ilan etti...
Kahraman Türk Enes, Avustralya’nın gururu...
Türk arama kurtarma ekibi Haiti’de kahraman ilan edildi...
Davos’tan dönen Başbakan, Atatürk Havalimanı’nda kahramanlar gibi karşılandı...
Eurovizyon birincisi Lena Meyer, Almanya’da milli kahraman ilan edildi...
New York’ta uçağı nehire indiren pilot kahraman ilan edildi...
Seyhan Nehri’ne düşen kadını kurtaran kahraman öğretmen...
Kahraman üniversiteli, Üsküdar’da dengesini kaybedip denize düşen adamı kurtardı...

ÇOCUKLARINI ÖLDÜREN MEDEA

Kahraman kelimesinin Latince kökeni, diğer pek çok şey gibi Antik Yunan’a dayanıyor. Onlar için kahraman, normal bir insanın kapasitesinin çok üzerinde işler başaran ama yine de ölümlü bir varlıktı. Öldüğünde arkasında ölümsüz bir hatıra bırakırdı, neredeyse tanrılarla eşdeğer saygı görürdü. Gerçi akla hayale gelmeyecek kötülüklere imza atmış insanlar da Yunan tarihine kahraman olarak geçtiler: Çocuklarını kocasından intikam almak için kendi elleriyle öldüren Medea gibi. İyi ya da kötü, kahraman olmanın değişmez kaidesi, insan olmanın sınırlarını zorlamaktı.

ŞÖHRETLERİ 15 DAKİKA

Artık kahramanlık konusunda, Antik Yunanlılar kadar müşkülpesent değiliz. Onurlu, omurgalı, doğru düzgün insan olmanın gereklerini yerine getirmek yetiyor kahraman ilan edilmek için. Ya da deli cesaretine sahip olacak, herkesin yerine pervasız davranacaksınız. Ama neticede kimse insan üstü başarılar beklemiyor. Artık kahramanlarımız ilham veren, bizim yerimize hayallerimizi gerçekleştiren, hislerimize tercüman olan, olmak istediğimiz insanlar. Düşünsenize kahramanı Paris Hilton olanlar bile var artık dünya üzerinde.
Yapılan kahramanlık üzerinden ölümsüzlük mertebesine erişme koşulu da epey değişti. Günümüzde kahramanlar hala ölümlü ama şöhretleri de 15 dakika sürüyor. Her gün yerlerine yenileri geldiğinden, kaçınılmaz bir sonuç. Çünkü her yerde deli gibi yeni kahramanlar arıyor, ilan ediyoruz.

Tehlike altındayken kahraman ihtiyacı artar

Kerem Bey, neden kahramanlara ihtiyacımız var?
- Bu insanlık tarihi kadar eski bir mevzu. İnsanlar daima sırtlarını dayayabilecekleri büyüsel, ilâhî bir metafizik güce, onun devamını teşkil edecek bir de kanlı canlı “insanüstü insana” inanma, güvenme ihtiyacı duymuşlar. En eski zamanlardan bu yana büyücü râhipler, şamanlar, kâhinler, medyumlar, şifâcılar... Derken modern zamanlarda da Süpermenler, Batmanlar? Kahraman, kendi aczimizi yansıtıp, onunla özdeşleşerek hayâlî olarak da olsa göğsümüzü kabartan simgedir. Sıradan insanların fevkalâde başarılarından sonra kahraman ilân edilivermeleri de benzeri bir durum.

Kahraman üretme ihtiyacı her toplumda aynı düzeyde mi?
- Bu, o toplumun sosyo-kültürel seviyesine göre değişir. Daha câhil toplumlarda daha metafizik özellikler aranırken, sosyo-kültürel seviyesi yüksek toplumlarda daha dünyevî, “bizden” birileri tercih edilir; tabii, uzaylılara ve benzeri kurgu kahramanlara da teveccüh artar.

Kahramanlığın dereceleri var mı? Örneğin bir insan hayatı kurtarmakla bir köpeğin hayatını kurtarmak ya da bir insan grubunun yazgısını değiştirmek eş midir? Ya da gören bir adamı kurtarmakla kör bir adamı kurtarmak arasında fark var mı?
- O toplumun değer yargılarına, hayattan beklentilerine göre değişen bir şey. Temel güvenlik ihtiyacı sağlanmış, gelişmiş ülkelerde bir köpeğin hayatını kurtarmak ciddi bir kahramanlık vesilesi olabilirken, kaotik, savaş içerisindeki toplumlarda insan hayatının kurtarılması çok daha büyük önem taşır. Eğer -meselâ- ölümden kurtarılmışsa, kurtarılanın kör veya gözlerinin sağlam olması pek fark etmez. Ama yaşlı bir kişiyi yangına dalıp kurtarmak her kültürde ve ülkede ciddi bir kahramanlık destanı kaynağıdır.
Geçenlerde ABD’de yaşlı bir adamın ölümü göze alarak marketteki silâhlı soyguncunun kafasında patlattığı şişe, onu kahraman hâline getirmişti meselâ. Pek çok genç ve güçlü erkeğin dahi cesaret edemeyeceği bu davranış, pek çok kişinin yetersizlik veya ürkeklik eğilimlerini de “gıdıklamıştır”. Eh, bu da bir beşerî zaafımız: Kıskançlık, en azından gıpta etme.

Kahramanlık hikâyeleri, filmleri, dizileri neden kitleler tarafından çok tutulur?
- Bu, insanoğlunun ortaklaşa bilinçdışındaki KAHRAMAN arketipini çağrıştırır da ondan. Arketipler (çok eskiden kalma numûneler) yüz binlerce senelik evrimsel süreç içerisinde insanın genomuna (kalıtsal temeline) giren ve asla çıkmayan evrensel imgeler yâni imagolardır: Yaşlı düşünen adam, nur yüzlü yaşlı kadın, büyükanne, mandala, erkek (animus), kadın (anima), anne, kahraman, çocuk, şeytan, hâttâ Tanrı... Yüzlerce arketip vardır. Ünlü Amerikan karşılaştırmalı mitoloji ve dinler tarihi uzmanı yazar Joseph John Campbell, “Binlerce Yüzlü Kahraman” kitabında bunu uzun uzun irdeler. Kahramanlık kavramı başarıyı, cesareti, takdir edilmeyi, özgüveni, kadiri mutlak olmayı, hâttâ Tanrı’yı oynamayı içerisinde taşıyan kondanse bir kavram. Herkes de bir şekilde kahraman olmak ister, olamazsa da olabilenlere öykünür. Bunun altında da onlara arketipal düzeyde duyulan hayranlık yatar.

Kahraman ihtiyacını arttıran psikolojik veya toplumsal (sosyolojik) durumlar, dönemler var mı?
- Tehdit veya tehlike altındaki toplumlarda, psikolojik ve sosyal ortamlarda temel güvenlik duygusu zedelendiği için, kahraman ihtiyacı da artar. Meselâ Türkiye hâlen çok ciddi böyle bir süreçten geçiyor. Bu sebeple de politik, dinî ve diğer aidiyet ve mensubiyet ihtiyacını karşılama konusunda pek çok gerçek veya abartılmış kahramanlara halkımız teveccüh etmekte.

KAHRAMAN LAZIM ÇÜNKÜ...

“Kitlelerin, sektlerin, kültlerin, etnisitelerin, dinlerin ve milletlerinin hepsinin ortaklaşa bilinç geliştirmeleri için kahramanlara ihtiyacı vardır. Bu arketipal-mitolojik kahramanlar, o toplumları bir arada tutan zamklardır: Bunlar efsanevî kişiler, tanrılar (kadim Yunan ve Roma), gurular, peygamberler gibi figürler olabilir.”
Yazarın Tüm Yazıları