Geçen hafta sonu, her ayın ilk hafta sonu olduğu gibi, maaşın bir kısmını harcamak üzere Kapalıçarşı-Mercan-Tahtakale turuna çıkıldı.
Bu turlar sırasında bendeki ruh halini şöyle tarif edebilirim: Tarladan mahsulü kaldırıp cebine parasını koyan çiftçi, yanına karısını da alıp kasabaya iner ya, öyle. Ben bu örnekte çiftçinin karısı oluyorum. Her seferinde tarifsiz bir mutluluk hali.
Beyazıt kapısından Kapalıçarşı’ya giriliyor, dolana dolana Örücüler Kapısı’na gidiliyor. Köylü Pazarı olarak anılan bölümde, kumaşların arasında epey bir zaman kaybedilip geri dönülüyor, Mercan Kapısı’ndan çarşı terk ediliyor. Mercan Yokuşu’ndan aşağı sallanıp Tahtakale’ye varılıyor. Burada Çin teknolojisinin vardığı son nokta teşhis edildikten sonra Mısır Çarşısı’na bağlanılıyor ve Çiçek Pazarı’nda tur sona eriyor.
Bu sefer Köylü Pazarı’na peştamal almaya gittim. Plaj havlusu yerine iyi oluyor, tatile giderken valizde fazla yer kaplamıyor. Eğin Tekstil’e uğrayıp, yok gibi hissettirecek kadar ince gömleklerden istedim, bu sene satmıyorlarmış, yazık.
Bu arada bedestenlerden birinde dolaşırken yeni bir şey öğrendim. İçeride keskin bir naftalin kokusu vardı, sordum, kediler içinmiş. Naftalin kokusu kedileri uzak tutuyormuş. Benim uzak tutmak gibi bir derdim yok ama sizin varsa, aklınızda bulunsun.
Mercan’da güneş şemsiyesi baktım, 5-25 lira arasındaydı. Gayet uygun. Bu sene güneş öyle yakıcı ki, balkondaki çiçekleri sulamaya su yetmiyor. Zaten su sıkıntısı da var, belki şemsiye bir işe yarar.
Oradan, Çinliler Çin’den yeni ne getirmiş diye bakmak üzere Şark Han’a daldım. Epeydir gitmiyordum, her şey yeni gibi geldi. Bir sürü jel çıkartma aldım. Poşeti 1.5-2 lira. Bu jel çıkartmalar yapışkanlı değil ama parlak yüzeyleri hemen tutuyorlar. Renkleri ve şekilleri çok güzel. Önüme gelen her yere yapıştırıyorum. Balkon kapısının camına gün batımına doğru bulutların arasından uçan martı kompozisyonu yaptım mesela. Banyo aynasında da denizler altında 20 bin fersah isimli çalışmam bulunuyor. Gayet dekoratifler. İşte aldığım diğer Çin malı zamazingolar:
Refleksoloji aygıtı: Tahta plakanın üzerine yine tahtadan sağ ve sol ayaklar konmuş, sert yaylarla plakaya tutturulmuş. Otomobil pedalı gibi. Ayakların üzerinde birtakım tahta boncuklar var. Her nokta bir organı idare ediyor. Siz çıplak ayakla pedala bastıkça refleksoloji masajı yapmış oluyorsunuz. Fiyatı 5 lira. (Çok karışık oldu, anlatamadım galiba)
Okuma feneri: Sadece 1 lira. Kitaba tutturuyorsunuz, yolda, yatakta, karanlıkta kitap okuyorsunuz. Şehirlerarası yolculuk sırasında acayip işe yarıyor.
Kapı zili: Zil ve düğme olmak üzere iki parçadan oluşuyor. 11 melodisi var. Kablo filan yok. Pille çalışıyor, 80 metreye kadar zil düğmeden gelen sinyali okuyabiliyor. Bugün gazetede herkese eşek şakası yaptım bununla. Zili masa altına, çekmeceye saklayıp, uzaktan düğmeye basıp duruyorum. Acayip eğlenceli, ama galiba suyunu çıkardım, ters ters bakmaya başladılar. Fiyatı 15 lira.
Kulak flaşörü: Bu adı ben taktım. Cep telefonlarının kablosuz kulaklıklarına benziyor, ama hiçbir işe yaramıyor. Gece kulübüne gidenler alıyormuş. Kulağına takıp düğmesine basıyorsun, kulağından ışık fışkırıyor. İlginç. Niye ki? Fiyatı 1 lira, yoksa 3 müydü?
Adım sayacı: Denedim hep birkaç adım fazla sayıyor. Yaktığın kaloriyi de hesaplıyor ama güvensem mi? 7 liraydı, 5’e aldım.