CHP’nin Seçim Stratejileri 2011 programına göre, halkla yapılan çalışmalar sırasında ‘bayan’ yerine ‘kadın’ denecek.
Hele şükür birileri bu meseleyi gerçekten ciddiye aldı. Kendilerine şükran borçluyum ve sırf bu yüzden bile CHP’ye minnet duyacak kadınlar tanıyorum. Partinin seçim çalışmalarına dair aldığı diğer stratejik kararlara bakınca anlaşılıyor ki, halka tepeden bakmayan, seçkinci olmayan, halkın hassasiyetlerini anlayan ama şehirli bir imajla seçim dönemine girmeyi planlıyorlar. Kadın yerine bayan denmesi de, ‘bir kısım’ kadınların yumuşak karnı, meselesi. Bunun farkına varmış olmaları bile olumlu. Kadın demenin utanılacak bir şey ya da hakaret olmadığını anlatmaya çalışanların yanında artık CHP de var belli ki. Fakat bu karar kendilerine oy kazandırır mı, çoğunluğun onayını alır mı, sempati toplar mı, emin değilim. Kadın deyince karşınızdakinin ‘estağfurullah’ dediği bir ülkede yaşıyoruz çünkü. Kadın diyene kadar fahişe deyin daha iyi, pek çokları için. CHP’liler de halkın yanına varıp her bayana kadın dedikçe, ne olur bilemem.
İnovatif çiftlere sahnede düğün
Önümüz yaz; bu ayın ortalarına doğru nikah ve düğün sezonu açılır. Özellikle şehirli çiftler, bu evlilik meselesine pek inovatif yaklaşıyor. Balonda, su altında evlenenler var. Ama hala en popüleri kır düğünleri. Biraz yeşillik buldular mı, yavruağzı renkte kumaşla kaplanmış masa ve sandalyeleri fiyonklayıp nikahı basıveriyorlar. Ben bu noktada İngiltere’de ortaya çıkan bir modadan bahsetmek isterim. Hem inovatif müstakbel çiftlerin hem de yazın salonun kapısına kilit vuran tiyatro sahiplerinin yüzünü güldürecektir. Majestelerinin ülkesinde, tiyatro sahnesinde evlenmek pek popüler. Dilediğiniz bir oyundan evlilik sahnesini seçiyor ve sahnede onu canlandırıyorsunuz. Ama bu arada gerçekten evleniyorsunuz. Nottingham Playhouse, Bristol Old Vic ve Richmond Theatre bu salgına yakalanan tiyatro sahnelerinden bazıları. Önümüzdeki sonbahar Theatre Royal ve Bury St. Edmunds da listeye eklenecekmiş. Bana kalırsa son derece iyi fikir. Sahne davetli sayısına ya da hangi düğün sahnesini oynayacağınıza göre seçilebilir. Aile arasında küçük bir tören için 50-60 koltuklu salonlar var ama bunların kulisleri zayıf olabiliyor. Oyun seçiminde Shakespeare trajedilerinden ve Lorca’dan uzak durmakta fayda var. Sonunda herkes ölüyor. Çehov da evliliğinizin geleceğine dair pek iyimser sonuçlar vermeyecektir. En iyisi müzikallerden yararlanmak. Mamma Mia mesela. Bir bakmışsınız herkes ABBA eşliğinde dans ediyor. Üzerinde düşünülmeyi hak eden bir fikir. En azından su altında evlenmekten daha makul. Ayrıca zaten hayat bir sahne ve biz de rollerini oynayan aktörler değil miyiz?
Zorlamanın rengi nedir
Filli Boya’nın reklamına taktım kafayı. Hani şu ünlülerin çıkıp benim morum, benim beyazım, benim sarım dediği reklam. İtirazım var! Yavuz Bingöl sarısı örneğin. Bağlantı Sarı Gelin türküsü üzerinden. Sarı Gelin, Azerilerin, Ermenilerin ve bizim sahiplendiğimiz anonim bir türkü. Yavuz Bingöl de türküyü yorumlayan pek çok isimden biri. Demek içlerinde en iyisi ve ünlüsü o ki, Sarı Gelin’in sarısı Yavuz Bingöl’ünde sarısı olmuş. Zorlama değil de nedir? Saba Tümer’in rengi kırmızı. Nedir; “Aşkın kırmızısı, Saba Tümer kırmızısı”. Biz kendisini tam bir aşk kadını olarak mı biliyoruz? Yoksa kast edilen sürdüğü kırmızı rujun kırmızısı mı? Benim bildiğim Saba Tümer, Güzide Kasacı’nın bile önüne geçen kahkahasıyla meşhur. O esnada inci gibi dişleri göründüğünden pekala Saba Tümer beyazı olabilirdi. Hayır, sanki memlekette aşk kadını kalmamış. Hemen her gün birileri bu yönde açıklamalar yapıyor; onlardan birini ikna etselerdi bari. Ama beyaz Azra Akın’da. Çünkü beyaz masumiyetin rengi ve anlıyoruz ki Azra Akın da pek masum bir genç kadın. Hakikaten kameraya masum masum bakıyor ve her koşul altında gülümsemeyi beceriyor. Bunu katıldığı dans yarışmasında da gördük. Jüri üyesi olmamış diyor, fakat o hala gülümsüyor. Öyle pozitif ve masum bir insan. Ama bana kalırsa fazla büyük bir iddia. Bir de ne gereği var ki böyle bir yükün altına girmenin?