AFP ajansı, geçtiğimiz hafta bir haber geçti. Organik ürün satan dükkanlar Almanya’da ama özellikle Berlin’de hızla yayılıyordu.
Genel olarak vejetaryen hippiler olarak adlandırılan grup, ağırlıklı olarak felsefe öğrencileri ile bebekli annelerden oluşuyordu. Bir dolu da rakam verilmişti haberde. Geçen yıl Almanlar organik besinlere 4 milyon euro harcamıştı mesela. 2004 satışlarına göre yüzde 10’luk bir artış sağlanmıştı. Piyasada kedi maması dahil 4 bin çeşit organik gıda bulabiliyordunuz. Almanların yüzde 60’ı en azından arada bir organik gıda satın alıyordu, son birkaç yılda 250 mağaza açılmıştı, falan filan.
Ben de bizdeki durumu merak ettim. Acaba biz kaç para harcıyorduk organik ürünlere. Ne kadar insan alışveriş yapıyordu, piyasada kaç çeşit ürün bulunuyordu.
Bilse bilse Buğday’cılar bilir deyip, onları aradım. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, bu konuda çok uzun yıllardır faaliyet gösteriyor. Hatta Türkiye’de ekolojik tarım onlarla birlikte başladı diyebiliriz. Derneğin kurucusu Victor Ananias’a sordum ben de tüm merak ettiklerimi.
"Sayın Ananias, Türkiye’de organik ürün piyasasının durumu nasıl?" diye sorduğumda, bana "Öyle bir piyasa yok ki" dedi. Bir an "Peki o zaman, ben gideyim madem" diye düşündümse de, birkaç soru daha sormaya karar verdim.
Meğer bizde "iç" piyasa yokmuş. Üretimimiz var, ama yüzde 98.5’ini yurtdışına ihraç ediyoruz. Yani Almanya’daki vejetaryen hippilerin yediği organiklerin bir kısmı bizden gidiyor. Gönderdiğimiz ürünler arasında bebek maması, müsli, havuç suyu, kuru meyve ve yemiş bulunuyor. Dünya organik gül suyu pazarının yüzde 60’ı elimizde. Hemen heyecanlanmayın, zaten bizden başka pek fazla üretici yok.
Gelelim iç pazardaki duruma. Baştan söyleyeyim; organik, ekolojik veya biyolojik ürün aynı anlama geliyor. Bunların hepsi uluslararası standartlarla koruma altında. Bunların dışında kalan ve doğal veya hormonsuz olduğu söylenen gıda maddelerinin bir garantisi yok.
Türkler genel olarak organik yiyecek denince kuru meyve, bakliyat ve yemiş anlıyor. Çünkü en çok bunlar bulunuyor. Aslında organik ürün satan mağaza, market ve internet sitelerinde 300 civarında ürün bulunabilir. Çay, süt, bebek maması, kozmetik ürünleri, makarna, ekmek, meyve suyu, reçel ve zeytinyağı bunlardan bazıları. Maalesef taze meyve sebze satın almak pek mümkün değil. Sayıları 250-300 arasında olan organik alışveriş adresleri İstanbul ve Ankara’da yoğunlaşıyor. Ancak büyük alışveriş merkezi olan her ilde en azından bir adres bulmak mümkün. Türkiye’nin her yerinden www.epazaryeri.org internet adresine sipariş verilebilir. Orada daha geniş bir ürün çeşitliliği var. Organik pamuktan üretilmiş bebek giysisi, organik far, göz kalemi ve ruj bile bulabilirsiniz. Patikli pantolon, body ve şapkadan oluşan bebek giysi seti 40 lira. Dudak parlatıcısı 40, göz kalemi 28, dört renkli far 58, ruj ve oje 28 liraya satılıyor. Organik patlıcanın kilosuna 2 lira veriyorsunuz.
Organik olmayan gıdalara konvansiyonel gıda deniyor. İkisi arasındaki fiyat farkı bizde yüzde 50 civarında. Örneğin organik kuru kayısıyı yüzde 50 daha pahalı satın alıyorsunuz. Organik ürün satışının düşük olmasının en önemli nedenlerinden biri bu. Ancak tüm dünyada ikisi arasında belirli bir fiyat farkı oluyor. Bu farkın yüzde 30 civarında olması daha sağlıklı.
Talebin düşük olmasının bir diğer nedeni de ürün çeşidinin az olması. Ekolojik mağazadan çıkan insan, bir de süpermarkete uğramak zorunda kalıyor. O zaman da organikten vazgeçip, herşeyi süpermarketten almayı tercih ediyor.
Türkiye’de organik yiyeceklerin en büyük müşterisi kadınlar. Özellikle çocukları için alışveriş yapıyorlar. Hatta pahalı olduğu için sadece çocuğuna organik besin alıp, kendisi konvansiyonel gıdalarla beslenen kadınlar varmış. Zaten en çok çocuklara verilen mama, süt, meyve suyu gibi gıdalar satılıyor.
Müşterinin ne kadar beklediği araştırıldı
Ekonomi dergisi Capital, şubat sayısı için Müşteri Ne Kadar Bekler başlıklı bir araştırma-haber hazırlamış. Görünce hemen dikkatimi çekti, çünkü firmalar bu konuyu ne kadar umursuyorlar bilmiyorum, ama müşteri için alışverişin hayati unsurlarından biri. Ben daha önce Migros’a bu konuda ideal bir süre var mıdır diye sormuştum da bir yanıt alamamıştım.
Capital’in araştırması bankacılık, GSM çağrı merkezleri, eve sipariş getiren beyaz eşya, su ve tüp şirketleri ile süpermarketler üzerine yoğunlaşıyor. Buna göre Garanti Bankası şubelerinden birine giden bir müşteri 10 dakika, evde Electrolux bayiinden teslimat bekleyen kişi 3 gün, Turkcell’i arayan abone 22 saniye, Saka Su’ya sipariş veren 30-45 dakika, tüpü bitip Aygaz’ı arayan 30 dakika, Kiler’e gidip market sepetini dolduran kasada 10 dakika bekliyor.