Paylaş
Cuma akşamüstü... İzmir’de fırtına kopuyor. Lodos vurmuş her şey bir yana savruluyor. Tam o saatlerde Seferihisar tarafındayız. Yol ayrımından Bademler’e doğru dönüyoruz. Her zaman göğsümü kabartan, içimi açan, umut veren köylerden biri Bademler... Beyaz evleri film karesi gibi görünüyor arabanın yağmura bulanmış camlarından. Bizimse biraz daha yolumuz var. Az ilerideki Turgut Köyü’nde Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’le buluşacağız. Köy meydanındaki kahvede karşılıyor Başkan Tunç Soyer bizi. Kahveye adım atar atmaz şaşkınlığımı gizleyemiyorum. İçeride bizi ağırlığını köyün kadınlarından oluşan kalabalık bekliyor. Köylü hareketi için buradayız... Bütünşehir Yasası’na karşı en kuvvetli ses buradan, Seferihisar’dan geldi! Yasayla birlikte 16 bin köy kapatılıp mahalle yapılacak. Fazla söze gerek yok bunun ne demek olduğunu köylülerin manifestosundan bu bölüm en iyi anlatıyor: “Köylere en son ve belki de en büyük darbeyi yeni kabul edilen Büyükşehir Yasası vurdu. Büyükşehirlerdeki 16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle kaldırıldı. Yeryüzünün ilk köyünün kurulduğu bir coğrafyada binlerce köyün üzerini tek bir cümleyle çizmek mümkün mü? Değil elbette. Köy, köktür ve tohumdur. Köy, hem geçmişimiz hem geleceğimizdir. Tüketen insanın savaşların içine sürüklendiği bir çağda, köyler sakince üreten geçmişle geleceğin harmanlandığı yerler olmalıdır. Şehirde veya köyde, nerede yaşarsak yaşayalım, sağlıklı bir doğal çevre ve kırsal alana ihtiyacımız var. Köy olmazsa şehirde ne yiyebiliriz? Fabrikasyon sebze ve meyveleri mi, yoksa büyük şirketlerin GDO’lu ürünlerini mi? Biz, geleceğin köyleri, köy olma hakkımızı anayasal düzeyde savunmak için bir araya geldik. Daha da önemlisi, yasaların hiç düşünmediği bir görevi sürdürmek, geçmişle gelecek arasında köprü olmak için bir araya geldik. Bereketli ve sağlıklı bir toplum için geleceğin köylerini yeşertmeye niyet ettik.”
Köyün kadınları kararlı
Seferihisar, “Köyümüz kapanmasın” hareketinin başladığı yer artık. Bundan önce de balık çiftliklerine karşı yaptıkları eylemlerle dikkat çekmişlerdi. Önce köyün kadınlarına kulak veriyoruz. Dudaklarından dökülen her bir cümle, köy meydanındaki Atatürk heykelinde yazan Ata’nın “Köylü milletin efendisidir” sözünü doğruluyor.
• Köyümüz köy olarak kalsın!
• Atatürk’ün sözü var “Köylü milletin efendisidir” Bu çok güzel bir duygu. Biz köylü olarak kalmak istiyoruz.
• Biz şehirli olmak istemiyoruz.
• Bizimle beraber olan tüm köylüleri birliğe çağırıyoruz. Kimse köylerini vermesin!
• Atatürk’ün bize verdiği emaneti korumaya ant içtik.
• İstanbul’a, Ankara’ya kadar şalvarlarımızla gideceğiz.
• Zaten köylünün bir köyü kaldı. Onu da yok edecekler.
• Her yer şehir, mahalle olmak zorunda mı?
• Dokunmasınlar köyümüze!
• “Nerelisin” dendiğinde “Köylüyüz” diyoruz. Şimdi ne diyeceğiz?
• Bütün işler bitti, bir köyümüz mü kaldı?
• Satacak yer kalmadı köyleri satmak maksatları.
• Şalvarlarla gelcez Atatürk’e kadar çıkcez!
• Köylü olmaktan gurur duyuyoz. Köyümüzlen gurur duyuyoruz.
“Göreceksiniz, kazanacağız”
Şimdi de söz Başkan Tunç Soyer’de. Soyer’in bitmeyen bir enerjisi var. Tam Ege’nin topraklarıyla, ruhuyla örtüşen bir Başkan. Tunç Soyer bu hareketin ses getireceğine ve köylülerin kazanacağına inanıyor. Geleceğin Köyleri Hareketi’nin internet sayfasıyla ilgili bilgi veriyor önce. Destekleyenlerin çığ gibi büyüdüğünü, imza sayısının katlanarak arttığını anlatıyor. Ardımıza köyü alıp konuşuyoruz...
Orkinos Çiftlikleri’ne karşı eylemleriniz de dikkat çekmişti. Bu hareketin ilk ateşi nasıl yakıldı?
- Büyükşehir Yasası çıktığı andan beri, hatta taslakken hep gündemdeydi konu. Fakat bir tepki çıkmadı. Ben arkadaşlarımla paylaşmaya başladım. Paylaştıkça “Bir şeyler yapalım” diye düşündük. İlk adım İstanbul’da CittaSlow’lar buluşmamızda atıldı. Önce orada dile getirdik. CittaSlow belediye başkanlarıyla konuştuk. Citta Slow’un kriterlerinden biri zaten. Dokunun korunması...
Köy geleneğinin, kültürünün kaybolmasının başka anlamları da var...
- Köyün kaybolması, aynı zamanda demokrasinin de kaybolması demek. Burada köy ihtiyar heyeti var, muhtarı var. Köy, kendi kendini yönetir. Binlerce yıldır bu böyledir. Siz mahalle yaptığınız anda, bir kere o demokrasiyi kaybediyorsunuz. Göz ardı edilen temel sorunlardan biri bu. İkincisi, ekonomiyi kaybediyorsunuz. Yani “Tarım, hayvancılık sadece endüstriyel yapılsın” gibi bir sonuç çıkıyor. Oysa Hollanda dünyanın en büyük kesme çiçek ihracatçısı. Bir holding falan değil. Hollanda’daki birlik altında buluşmuşlar ve bütün dünyaya ihracatı da onlar yapıyor. Çağdaş dediğimiz her ülkede buna benzer çözümler var. Fransa’da, İtalya’da şarapçılar peynirciler... Hep üretici birlikleri çatısı altında buluşuyorlar. Küreselleşme küçük üreticiyi, yerel üreticiyi yok etmek anlamına gelmeyebilir. Organik tarım örneği... Büyükler, holdingler bari bunu buraya bırakın. Köylü, kendi köyünde üretsin. İyi tarım, organik tarım uygulamalarını onlara öğretin. Böyle yaptığınız zaman hem üreticiyi bitirmiş oluyorsunuz, hem onları potansiyel bir getto popülasyonuna sürüklüyorsunuz. Ne yapıyor köylü? Büyükşehir’e gidiyor. Herkese yazık günah. Kentliye de yazık. Köylüye de yazık. Düpedüz bir akıl tutulması. Kimseden bir ses çıkmıyor. Belki de 10 yıldır iktidarın en kötü kararlarından biri. Ve kimse de sorgulamıyor.
Nasıl örgütleniyorsunuz?
- Buradaki köylerden başlıyoruz. Önce Seferihisar’ın dokuz köyle başladık. Şimdi destekleyenler arasında Karaburun, Balıkesir Aydın var. Yavaş yavaş tüm köylere yayılacak. Doğrudan doğruya muhtarlar aracılığıyla örgütleniyoruz. Yarından itibaren Kent Konseyleri ile Türkiye’nin her yerine ulaşmaya başlayacağız.
Bazen küçük hareketler hiç beklenmeyecek şekilde çığ gibi büyüyor. Siz de bu hareketin büyüyüp sonuç getireceğine, yasayı iptal ettireceğine inanıyor musunuz?
- Göreceksiniz. İnanılmaz büyüyecek. Kazanacağız bu sefer. Kentlileri de bu işin içine katacağız. Oyuncular sendikasıyla görüştük. Mehmet Ali Alabora’yla, ÇASOD’la Rutkay Aziz’le... Nazım Hikmet Vakfı’yla... Yani entelektüel, aydın sanatçıları, edebiyatçıları da bu işin içine davet edeceğiz. Marksist literatürde köylü hareketi gerici harekettir. Ama ne yazık ki bugünün gerçekleri bunun böyle olmadığını gösterdi. Bugün dünya başka bir dönüşüm içinde. Köylüyü, köylüsünü yaşatmayan desteklemeyen ekonomiler çok büyük sıkıntı yaşayacak ve yaşıyorlar. Bu hareket ilerici bir hareket. Asla gerici bir hareket değil. Asla nostaljik bir hareket değil. Tabii ki nostaljik boyutu da var. Hepimizin babası, atası, dedesi çıkıp köyden geldi. Hepimizin köyle bir bağlantısı var ama bu sadece bunu ifade eden bir şey değil. Nasıl bir çöküşten bir başlangıç yaratabiliriz? Tam da bitti denilen noktada yepyeni bir şey başlayacak.
Bu yasanın dayandırıldığı mantıkla ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Tam tersini söylüyorlar. “Biz aslında mahalle yapıp onların hayatını kolaylaştıracağız” diyorlar. Buna dayandırıyorlar ama siz hizmet götürmek için bir şeyi yok eder misiniz? Hizmet götürecekseniz, yine götürün. Köy olarak kalsın, öyle hizmet götürün. Böyle bir acizlik olabilir mi? Tamamen bir kandırmaca.
Peki siz bu hareketi büyütürken başka neler yapacaksınız?
- Önümüzdeki süreç büyüme süreci. Köy sayısını ve destekçi sayısını arttırmak öncelik. Birkaç ay öyle gidecek. Ondan sonra bir büyük miting öngörüyoruz. Çok daha fazla geniş katılımlı, daha fazla köylünün katıldığı bir miting. Sonra Taksim’de üçüncü büyük miting. Orada belki yüz binler... Köylü şehre inecek. Şehre onlarla birlikte gireceğiz. Nihayet en sonuncusunda da Ankara’da Anayasa Mahkemesi’nin kapısına gideceğiz. Diğer belediye başkanlarından da destek gelmeye başladı. Bu hafta Ziraat Odası, Veteriner Odası Başkanları ve Köykoop’larla, üretici dernekleriyle geniş katılımlı toplantı yapacağız. Buradan dünyaya söyleyeceklerimiz de var. Sadece bunları Türkiye için söylemeyeceğiz. Bir sonraki adım belki dünyada bir birlik kurmak olacak. Çok haklıyız, çok sağlam ses getireceğine inanıyorum.
Köylülerin heyecanını, desteğini nasıl buluyorsunuz?
- Çok heyecanlılar. Kimse onlara bir şey öğretmiyor. Öyle bir ders veriyorlar ki bize... Bizim sayfalarla anlatacağımız şeyi, birkaç cümleyle anlatıyor. Toprak ve doğayla onlar zaten o bilgeliği yakalamışlar. Biz onlara ahkam kesiyoruz ama hiç haddimize değil.
Paylaş