Paylaş
TARİH, 21.12.2012... Saat, 18.00...
Dünyada kıyamet kopmamış, Şirince de tek kurtulan yer olmamış.
Köye “Ne olur ne olmaz bir şey olur” beklentisiyle gelenler ise henüz dağılmamış. Kıyamet partileri, eğlenceleri, çılgınlıkları tam gaz devam ediyor.
Basın ordusu bitmek bilmeyen kıyamet manzaralarını çekiyor. Ama istenen malzeme yok anlayacağınız.
Aşağıda tüm bu kıyamet koparken biz birkaç gazeteci gelen bir telefon üzerine tırmanışa geçiyoruz.
Şirince’de en tepedeki evlerden birine ulaşmaya çalışıyoruz...
Soğuk bir yandan, günlerce süren kıyamet kovalamacısı ve tellallığı bir yandan... Yorulmuşuz zaten. Güç bela tırmanıyoruz!
Bir ara içimden “Dönsek mi acaba” diye geçirmiyor değilim...
Hepimiz soluklanmak için durduğumuzda birbirimize bakıp yokluyoruz. Biri, “Hadi gitmeyelim” dese geri döneceğiz.
Beş gazeteciyiz. Bizim gazeteden ben ve Turan Gültekin, Yeni Asır’dan Şafak İnce ve Kadir Kemaloğlu, Sabah İstanbul’dan da Nurdeniz Kutsel...
Tarif edilen eve geldiğimizde artık nefes nefeseyiz. İçimizden biri son kuvvetini kullanıp kapıyı itiyor.
Kendimizi eve atıyoruz ama az önce “Koşun gelin” diyen ev sahibi Müjde Tönbekici gelene kadar soluklanıyoruz.
Tönbekici, Şirince’nin adının duyulmasında emeği geçen önemli isimlerden. Rehber ve yazar... Kardeşi Mutlu Tönbekici ile yazdığı “Küçük Oteller” kitapları serisini duymuşsunuzdur.
O yüzden de ondan gelen telefona bu kadar yorgunluğun üzerine atlıyoruz! Belki de kimsenin bilmediği, onun bildiği bir şeyler yaşanacak diye (!) Aşağıdaki 400 gazeteciye haber atlatma ve günlerdir bekleneni yaşama heyecanındayız...
Evin hemen bitişiğindeki sedirli küçük kulübeye geçiyoruz. İçeride cayır cayır yanan bir şömine ve soba var. Cehennem ateşi gibi yakıyor bizi... İşte tam o sırada ne oluyorsa oluyor ve Müjde, “Size bir sürprizim var” deyip tepside kıyamet şerbetini (Tuttu Furutti) getiriyor. İçinde böğürtlen ve vişne olan likörün formülü Müjde’ye aitmiş. Bu likör kıyamet ateşini yakıyor.
Evde bizim dışımızda Müjde’nin arkadaşları var. İstanbul’dan Selçuk’a ailesiyle yerleşen ve harika ev şarapları üreten Servet Çamlıca, nam-ı diğer Yaban Horuz’u, masanın altından kendi ev şaraplarını da çıkarınca olan oluyor!
İçeri Malkoçoğlu yani Kenan Demiroğlu çiçekli şapkasıyla girdikten sonra da tiyatro başlıyor! “Hayat bir tiyatro sahnesi bizler de oyuncularız” felsefesi hayata geçiyor! Kenan’da “Kıyamet kopmadı ama asıl kıyamet şimdi başlıyor” bakışları var.
Birden oracıkta duran 1970’lerden kalma bekçi şapkasını Şafak İnce’nin başında görüyoruz. Ve gelsin kostümleeer!
Nurdeniz zarif şapkası ve elinde evrene ışık saçıp aydınlatan şamdanıyla geçmişten kopup gelmiş gibi...
Turan Gültekin’e gelince... Kendisinden hiç beklemeyeceğim şekilde hemen bir maskeyi kapıyor ve tanınmaz bir hal alıyor. 40 yıllık Turan oluyor mu Vendetta! Kadir Kemaloğlu da Turan’dan eksik kalır mı? O da kafasına geçirdiği bakır tası, omuzundaki kabağı ve elinden görev aşkıyla düşürmediği fotoğraf makinesiyle ortama uyum sağlıyor.
Yaban Horoz’u Servet, tiyatro oynadığı günlerden aklında kalan püf noktalarını hatırlıyor. Bebek pudrasıyla en kolay rolü kendine seçiyor, “En kolay rolüm ölü rolüydü. Çünkü tek yaptığın kıpırdamadan durmak” deyiveriyor. Eşi Serap Yılmaz da tepside kedi maması servisi yapıyor.
Turan’ın arkasında elinde küreği, mezar kazıcısı kostümüyle usta rehber Ufuk Direkçi beliriyor.
Ev sahibi Müjde, çılgın şapkası ve bebeği ile asil duruş sergiliyorken; Arsun Atalar, Sir John Malkovich edasıyla gezinirken içeriye birden dünyadaki her şeyi duyan adam Sergun Ağar kulağındaki boynuzla giriyor.
“Susun! Atalarımız Mayalar sesleniyor. Duymaya çalışıyorum” diye bağırıyor. Hepimiz ciddiyete bürünüyoruz. “Kıyamet kopacak mı kopmayacak mı?” sorusunun yanıtının Mayalar’dan gelmesini bekliyoruz. Ve işte tam o anda bu gördüğünüz fotoğraf karesi ortaya çıkıyor.
Anlayacağınız kıyamet kopmuyor ama biz kopuyoruz!
Ah Şirince!
Şaka bir yana, bir hafta boyunca kaldığım Şirince habercilik hayatımın en ilginç göreviydi. Bir hafta boyunca o inişli çıkışlı, yokuşlu Şirince yollarını kaç defa turladım bilmiyorum. Kaç kez deli tavuk gibi bir aşağı bir yukarı koşuşturduğumu da... Bir tarafta sohbetlerde dönen kıyamet geyikleri, bir tarafta soğuk! Hele kıyametin kopacağı ve Şirince’nin kurtulacağı iddia edilen 21 Aralık saat 13.11’de... Şirince girişinde karşıladığımız Yazı İşleri Müdürümüz Nedim Bubik ve birkaç kişi el ele tutuşmuş enerji alışverişi yaptığımız an yok mu! O an işte şimdi gerçek kıyamet kopacak diye düşündüm! Girişte Nedim Abi ile sohbet ederken her şey normaldi de.... Bir gece önce 24.00’te enerji geçiş töreni yapan Perihan Hanım birden aramızda belirip, “Haydi verin elleri, olumlu enerjiye geçiyoruz” deyip çember oluşturduğunda yüzlerimizdeki ifade unutulmaz. Ayıp olmasın diye törene uyum sağladık ama biz hala o anını şokunu üzerimizden atabilmiş değiliz!
Paylaş