Paylaş
Öyle de oldu. Bir hafta boyunca kelime kelime, an an yaşananlar kamuoyuna yansıdı. Duruşmalar bu hafta da devam edecek.
CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Mahmut Tanal, Türkiye genelinde görülen tüm toplumsal davaları takip eden bir isim. Tanal, duruşmaların ilk iki gününü izledi. Notlar aldı. Mahkeme heyetinin telefon görüşmesinden salona giriş çıkışları yasaklamasına kadar çeşitli eleştirilerde bulundu. Birinci haftası tamamlanan davada tespit ettiklerini rapor edeceğini, bunu öncelikli olarak parti genel merkezine, ardından da gerekli mercilere ileteceğini söyledi.
Bir haftalık duruşmaları değerlendiren Mahmut Tanal, aynı zamanda avukat olduğunun altını çizerek, “İlk tespitim, iddianamenin özetinin okunması. İlk gün özet okundu. Ya tam okunur ya da özeti okunmaz. Bu, bir bozma nedenidir. O özeti kim yaptı? O suçlamalar sanıklara bizzat cumhuriyet savcısı tarafından okunarak, ondan sonra savunmaya geçilmesi lazım. Büyük bir temel hukuki hata. Özetini kimin yaptığı belli değil. Savcı, özetini yaptı. Sanıkların lehine ya da aleyhine olan bazı şeyleri yazmamış da olabilir. Bu anlamda büyük bir temel hak ve özgürlük ihlali söz konusu. İşin başından itibaren alfabesi olarak yanlıştır.”
Neden ara verildi?
Başkan Aziz Kocaoğlu’nun savunmasının ilk gün yarıda kesilerek, devamı ve sorgulamanın ertesi güne bırakılmasını da eleştiren Tanal, şöyle devam etti: “Önce mahkeme başkanı, ‘Bu kadar uzun yazılı okuyamazsınız, sözlü şekilde yapın’ dedi. Dünya literatüründe, ‘Siz mutlaka sözlü savunma yapacaksınız, kısaltın’ diye bir kayıt yok. Yani sanık savunmasını yaparken ister yazılı yapar, ister sözlü... O, sanığın kendi özgür iradesine bağlı. Kendisini nasıl rahat hissediyorsa bu şekilde yapar. O gün öyle bir tartışma yaşandı. Mahkeme başkanı o konuda da hukuka aykırı tavır takındı. İnsanlar kendisini yargıya teslim ederken, yargının dış görünüş açısından tarafsız olduğu hissi verilmeli. Bu şekildeki bir hadisenin hukukla bağdaşır tarafı yok. Ayrıca ilk gün, Kocaoğlu savunmasını yaparken, mahkeme başkanı ertesi gün devam etmek istedi. Sanık da, ‘Az bir şey kaldı, bitirebiliriz’ dedi. Mahkeme başkanı bitirmek istemedi. ‘Ertesi gün devam edelim’ dediler. Ertesi gün başlanıldı. Çapraz sorgu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 201’inci maddesinde yazılı. Kimlerin soru sorabileceği yazılı. 201’inci madde de ihlal edildi. Başkan Kocaoğlu savunmasını yaptıktan sonra sırasıyla cumhuriyet savcısı varsa sorusu, soracak. Mahkeme başkanının ona sorması lazımdı. Yok böyle bir şey.
Usul esasın kapısıdır. Siz yanlış kapıdan içeri girerseniz, varacağınız sonuç da yanlış olur. Usul bu kadar, bazı şekil ve şartlara bağlıdır. Burada yine bu tam tatbik edilemedi. Yine aynı şekilde Genel Sekreter Pervin Şenel, Aziz Bey’den sonra ifadesini verdi. Ne kaldı? Soru faslı kaldı. Aziz Bey’in sarkıtılması gibi, onun sorgusu da öğleden sonra oturumuna bırakıldı. Şunu anladım. Savcısı, mahkeme heyeti bu dosyaya, bu iddianameye hakim değil. Muhtemelen birileri soruları hazırlıyor.”
Tarafsızlık ihlali
Mahmut Tanal, basına da yansıyan ve duruşmalar sırasında eleştirdiği, heyete gelen telefon ve sorguyu yarıda bırakmalara da değinerek şunları kaydetti: “Bir de Aziz Bey savunmasına devam ederken önce birileri geldi. Basın mensupları bunun hakimin özel koruması olduğunu söyledi. Eğer böyleyse özel koruma kürsüye nasıl çıkar? 12 Eylül darbe hukukunda bile koruma duruşma devam ederken kürsüye çıkmamıştır. Bu ne demek? Bu, mahkeme polisin gölgesinde anlamı çıkar. Korumanın kürsüde ne işi var? Eğer o kişi korumaysa... Ben tanımam, bilmem. Eğer o kişi korumaysa kürsüye çıkamaz. Hele hele sanık savunmasını yaparken... Bu bir skandal. Türk hukuk tarihinde çıkmamıştır. Çıkmışsa bu bir skandaldır. Mahkemenin tarafsız, bağımsız bir tarafı kalmamış demektir. Siz şekli anlamda mahkemeye baktığınız zaman, bir güven, itimatınız olması lazım. Önce başkan, sanık savunma yaparken telefonla görüşüp çıktı, sonra da kürsüye gelen bu şahısın kulağına bir şey fısıldamasının ardından çıktı. Savcı da heyetle birlikte dışarı çıktı. Dışarıda, benim gibi gözlemci olan biri şunu düşünür. Günah vebal onların boynuna... Kimseyi suçlamak istemiyorum. Ama dışarıdan bakınca tarafsızlığın hissedilmesi lazım. Ancak hastalık veya acil ihtiyaçla sanığın savunmasını bölebilir. Türk hukuk tarihinde yok böyle bir şey. Görevsizlik kararı verilirken de mahkeme heyetiyle birlikte savcının da içeri girmemesi lazım. O zaman avukat da girebilir. Orada savcının haklarıyla avukatın hakları eşittir. Savcının normal koşullarda oraya gitmemesi lazımdı. Belki içeride başka bir odaya geçmiş olabilir, ama dış görünüş itibariyle böyle bir görüntü vermemeleri lazımdı. Biz buna dış görünüşteki tarafsızlık deriz, dış görünüşteki adalet duygusu deriz. Güvenilirlik deriz. Sonra üye hakim, savcının yanına gidip, bilgisayardan bir şeylere baktı, elini omzuna atıp bilgi paylaşımı yaptı. Böyle bir samimiyet de gösterilmez kürsüde. Avukata aynı samimiyeti gösteriyor musunuz? Savcıyla avukat mahkeme heyetinin önünde eşittir. Orada vatandaş Mahmut Tanal olarak bakınca, birlikte hareket ediyorlar izlenimi veriyor. Bu hukuku zedeler, zarar verir. Adalete zarar verir. Halkın adalet duygularıyla oynanmaz. Davanın avukatı değilim. Ancak tüm bu konuları avukatlarla paylaştım. Tüm bunları genel merkeze rapor edip bilgi vereceğim.”
ÖNÜNDE EĞİLMEK LAZIM
Davaya konu olan benzer durumlarda İstanbul, Ankara gibi şehirlerde göz yumulduğunu ancak İzmir’de cezalandırılma yapıldığını söyleyen Tanal, “Bunun adı demokrasi değil; adaletsizlik, kuşatmışlıktır. Burada amaç, ‘Ben İzmir’i nasıl CHP’den alabilirim, nasıl karalayabilirim?’ Hesap, yöntem budur. Bunun dışında hiçbir amaçları yok. Yargıyı silah olarak kullanıyorlar. 1. Ergenekon, 2. Balyoz, 3. Odatv, 4 KCK, 5. İzmir... Bu davaların hepsinin merkezinde aynı kişiler var. Aynı kişiler bu senaryoyu düzenliyor. Odak merkezi bunları düzenliyor. Aziz Başkan’ın savunması sırasında söylediği belki de Türkiye’de bir ilktir. Bir belediye başkanı, Cumhurbaşkanı’na, ‘Devlet Denetleme Kurumu sizin denetiminizde, gelip beni denetleyin’ diyor. Bu büyük bir yürektir. Her belediye başkanının göstereceği bir yüreklilik değildir. Çok övündüm. Bu bir övünç kaynağı. O insanın önünde eğilmek lazım. Buna rağmen Cumhurbaşkanlığı bu güne kadar böyle bir girişimde bulunmamış. Cumhurbaşkanı, herkesin Cumhurbaşkanı. Herkesin derdine deva olması, cevap vermesi lazım.”
Paylaş