Paylaş
İzmir Büyükşehir Belediyesi Davası’nda son tahliye geçen hafta Genel Sekreter Pervin Şenel Genç’le gerçekleşti. Ancak bu tahliye de diğer dört isim Selçuk Savcı, Hilmi Özen, Ali Süha Sabuktay ve Mehmet Sayar gibi konutu terk etmeme koşuluna tabii oldu. Böylece belki belediyecilik tarihinde ilk olabilecek bir durum ortaya çıktı. Bürokratlar, belediyedeki görevlerini evlerinden sürdürmeye başladı. “Bir belediye bürokratı evde nasıl çalışır, neler yapar?” sorusunun yanıtını bulmak için, İZENERJİ Genel Müdürü Ali Süha Sabuktay’ın kapısını çaldık. O, evinin kapı sınırını geçemediği için biz girdik içeri. Bahçede kurduğu ofisinde, incir ve elma ağaçları altında, sevimli köpekleri eşliğinde yarı özgür bir röportaj yaptık.
Bana hapiste ‘Ali Dayı’ diyorlardı
İlk duruşmaya dönersek... Tahliye bekliyor muydunuz?
- Genelde herkeste öyle bir beklenti vardı. İlk duruşma bizim için bir hayal kırıklığı oldu. Daha çok tahliye bekleniyordu. Avukatlar da o görüşteydi. Ama ben temkinli olmayı tercih ediyordum. O duyguya girmiyordum. Yine de iki tahliye olunca kös kös döndük cezaevine...
Duruşmalarda da savunmalar sırasında vurgulandı, haberlere de yansıdı. Yaşadıklarınız, koşulların zorluğu...
- Sosyal ilişkiler göründüğü gibi kötü değil. Orada bir racon var ve herkes o racona göre ilişkilerini sürdürmek zorunda. Ciddi bir dayanışma vardı. Ben de o dayanışmayı sürdürmeyi ve geliştirmeyi düşündüm. Ben onları kader arkadaşlarım, koğuş arkadaşlarım olarak görüyorum. Bir hacker’dan cinayet hükümlüsüne kadar hepsiyle bir aradasınız ve sosyal ilişki içindesiniz. İlk gittiğimde biraz tuhaf karşıladılar. Şöyle bir baktılar. Birkaç gün içinde o şey kırıldı. Karşılıklı birbirimizi anladık. Beni büyük ve farklı statüde bir kişi olarak kabul ettiler. Ali Dayı diyorlardı. Ben de onlara o şekilde yaklaştım. Örneğin; Yargıtay’a gidecek dilekçelerini yazıyordum, bazıları okuma-yazma bilmiyordu, mektuplarını yazıyordum. Kitap veriyordum. Koğuşun başvurulan kişisi haline geldim. O benim “dayı”lığımı biraz daha pekiştirdi. Daha içten “Dayı” demeye başladılar. Güzel ilişkilerimiz var. Tahliye olanlar var, arıyorlar. Biri ziyaretime geldi. Sevki çıkanlar var, gittikleri yerden mektup yazıyorlar. İletişimimiz sürüyor.
Bana ‘Dayı’ diyorlardı
Hastaneye gidişler çok inciticiydi
Tüm bu süreçte sizi en inciten ne oldu?
- İncitici olan, özgürlüğünüzden yoksun olmanız. O suçlu olma hali çok incitici. Ve bu yüzden de özgürlüğünüzün elinizden alınması... Çünkü o elinizden alındığı zaman, siz siz olmaktan çıkıyorsunuz. Onunla baş etmeye çalıştık. Bir de hastaneye gidişler çok zordu. Sabah 07.30’da sizi alıyorlar. Üç saat nezarethanede bekliyorsunuz. 11.00’e doğru elleriniz kelepçeli ringe biniyorsunuz. Sonra sizi tekrar nezarethaneye atıyorlar. 15.30-16.00’ya doğru sıranız geliyor. En fazla 3-5 dakika doktor karşısına çıkarılıyorsunuz. Tekrar akşama kadar bekleyip aynı şekilde cezaevine dönüyorsunuz. Yani orada hasta olsanız bile hastaneye gitmek istemiyorsunuz. Açık görüşlerde de bileğinize bir damga vuruyorlar, üstünüzün tekrar tekrar aranması... Bunlar insan kişiliğine, insan haysiyetine sığmayan şeyler.
Hareket alanım şimdi daha geniş
Cezaevinin bu zor koşullarından sonra evde bir anlamda hapis olmak nasıl? Sınırlı bir alandasınız. Bunun dışına çıkamıyorsunuz. Cezaevinde kilit kilit üstüne. Yüksek güvenlik var. Burada hiçbir kilit yok. Çıkıp gidivereyim düşüncesini nasıl önlüyorsunuz?
- Burası yaklaşık 400 metrekare civarında bir bahçe. Ev de 90 metrekare. Bahçenin bir ön bir de arka kısmı var. İlk başta zaten o kararı vermiştim. Kendi sınırlarım içinde zaten cezaevinde de onu öğrenmiştim de... Hayatı o sınırlar içinde kurmayı ve mutlu olmaya çalışmayı yani... Onu buraya uyarladım aslında. Oradaki toplam alanım 1.80’e 80 santimlik bir alan, yani ranzaydı. Bu ranza dışında neredeyse hareket alanımız hiç yoktu. Bir de avluya çıkıyorduk yarım gün, volta atıyorduk. Çok sınırlı bir alanda kalınca burası büyük bir yer haline geliyor ve onunla avunmayı öğreniyor insan. Bir tür telkin aslında.
Hayalim karavanla Türkiye turu
Cezaevinden çıkınca yapmak istediğiniz ama şimdi yapamadığınız şeyler var mı?
- Cezaevinde yaptığım bir planım vardı. Bir arkadaşımın karavanı var. “O karavanı alacağım, cep telefonu her şeyi bırakacağım, Afet’i de alacağım şöyle bir gezeceğim” diyordum. “Kimse izimi bulamayacak, bir ay sonra da dönerim” diyordum. Fakat böyle bir tahliye çıkınca olmadı. En büyük hayalim oydu. Karavanla Türkiye’yi dolaşmaktı.
Eviniz denize çok yakın ama görünmüyor buradan. Özlem çekiyor musunuz?
- Denizi seyretmeyi seviyorum. Sadece kokusu geliyor buraya. Buranın güzelliği de var. Bu sıcak havalarda serin bir yer. Zaman zaman arkadaşlardan telefonda “Ne yapıyorsun” diyenlere “İncir altındayım” diyorum. “Nasıl yani, nasıl gittin” dediklerinde bahçedeki incirin altında olduğumu söylüyorum.
Bir gününüz nasıl geçiyor, neler yapıyorsunuz?
- Saat 08.00’de kalkıyorum.
Kahvaltı yapıyorum. Ondan sonra da mümkün olduğu kadar düzenli olarak
çalışmaya devam ediyorum. O çalışma hayatını burada sürdürmek gibi bir hedef koymuştum kendime. 08.30-09.00’da işimin başına geçiyorum. Yapmam gerekenler neyse onları planlıyorum. Yazışma gerekiyorsa onları yapıyorum. Görüşmem gereken arkadaşları buraya çağırıyorum. Onlardan görüş, bilgi alıyorum. Mümkün olduğu kadar işlevsel olmaya çalışıyorum. Ciddi bir film arşivim var. Bol bol film seyrediyorum. Okumadığım kitapları okuyorum. İnternete bağlanıyorum. Arada yemekler oluyor.
Misafiriniz çok oluyor mu?
- İlk 15 gün çok gelen oldu. Bir günde 130 kişi gelmişti. Sürekli bir trafik olmuştu. Çok sosyal bir insan da değilim. Köpeklerin de siniri bozuldu. Ama şimdi azaldı. Gün içinde gelenler oluyor bu da mutlu ediyor.
Roman yazıp, yoga yapıp, resim çizeceğim
Daha önce hiç yapmadığınız şeyleri yapmaya, öğrenmeye başladığınız oluyor mu evde?
- Arkadaşlar vakit geçirmem için play-station hediye etti. Hapishane günleriyle ilgili bir senaryo yazmaya çalışıyorum. Bir yönetmen arkadaşım var, benimle birlikte kalıyor. Onunla senaryo üzerine çalışıyoruz. Bir roman çalışmasına başlamıştım. Beni yaklaşık üç ay oyaladı cezaevinde. Onu bitirmek istiyorum. Ama daha henüz ona dönemedim, notlar halinde duruyor. Bir de mat aldım, sabahları bahçede yoga yapmayı düşünüyorum. Köpeklerimle beraberim. Bahçeyle uğraşıyorum. Daha önceki bahçem genişti. O zaman daha çok ilgilenirdim, domates biber yetiştirirdim. Ama burayı cezaevindeyken kardeşim Ayşegül tutmuş. Öteki evin kirası yüksek gelmişti. Tuttuğu kadar biraz biber var saksılarda. Biraz da duvar resmi yapacağım. Miro’nun Horozu ile Kötü Kedi Şerafettin’i çizdim. Şimdilik bunlar ve Büyükşehir’deki çalışmalarımı yürütüyorum.
Hedefimiz koşulsuz tahliye
Bu herhalde belediyecilik tarihinde de ilklerden biri oldu... Başkan Aziz Kocaoğlu ile nasıl görüşüyorsunuz? Çok sık geliyor mu?
- Başkan ziyarete geliyor. Bir kere ilk çıktığımda geldi. Sonra Türkegül Hanım’la birlikte geldiler. Bir kez de işlerle ilgili bir toplantı yaptık. Bu hafta da Akdeniz Akademisi Yönetim Kurulu Toplantısı burada gerçekleşti. Belediyecilik tarihinde farklı bir çalışma, pratik oldu.
Bundan sonraki süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Yargı sürecinde tabii ki beraat istiyoruz. Yargı süreci nasıl gider kestirebilmek çok zor. Başından itibaren bir sürü şey tahmin edilebilir değildi. Bundan sonrası için de kestirimde bulunmanın güç olduğunu düşünüyorum. Ama ilk hedef, tahliyenin koşulsuz tahliyeye dönüşmesi olmalı. Çünkü her ne kadar burada çalışıyor da olsak, o gerçek çalışma değil. O, çalışmanın yerine bizim ikame ettiğimiz bir şey. Gerçekten bizim o çalışmanın içinde olmamız lazım. İşyerine gidebilsem benim için çok büyük sorun olmayacak. Zaten öyle yaşıyordum. Evle iş arasında bir hayatım vardı. Onu tekrar sürdürebilsem normale dönmüş olacağım. Günde yaklaşık 10 saat çalışır eve gelirdim. Şimdi de zaten o kadar çalışıyorum.
Denetimin zamanı belirsiz
Denetim nasıl oluyor?
- Bazen günde iki kere, bazen üç kere geldikleri oluyor. Bazen de üç günde bir geliyorlar. Belli olmuyor. Belirli zamanları yok. Rastgele.
Gece geç saatte geldikleri oluyor mu?
- Hayır. Zaten geç yatıyorum. En geç geldikleri 23.00’tü.
Sağlık kontrolüne de özel izinle gidiliyor sanıyorum...
- Bir kere Eşrefpaşa’ya gittim. Önceden randevu alınıyor. O randevuyla birlikte Adli Kontrol Bürosu var. Savcılığa başvuruluyor. Birkaç gün içinde savcılık izin veriyor. Adli Kontrol Memuru eşliğinde gidip muayene olunuyor. Rutubet, soğuk ve kömür dumanı içeri girdiği için ciğerlerimden
biraz şüphe ediyordum. Baktırdım, sağlıklı çıktım. Acil durumlarda da 112’yi çağırıp acilden giriş yapabilirsiniz. Bir de afet, yangın gibi olağanüstü durumlarda konutu terk etme izniniz var.
Elektronik kelepçelerin yakında geleceği söyleniyordu bir de...
- Elektronik kelepçenin henüz altyapısı yok. Olsa bize de uygulayacaklar herhalde.
Afet’ten mutlusu yok
Bu yaşam alanınızda bir de köpekleriniz var. Afet’i cezaevindeyken gazete ilanlarından biliyoruz. Bu durumdan en çok Afet mutlu diyebilir miyiz?
- Afet çok keyifli. Çok mutlu. Afet, Arap, Bücür ve Zıpzıp! Dört tane temel. Bizim takımı bunlar oluşturuyor. Gidip gelenler oldu. Sokaktan bulup bakıma muhtaç olanları tedavi edip sahiplendiriyordum. Üç de kedim var. Onlar şimdi annemde kalıyor. Uygun zamanda almayı düşünüyorum. Döndüğümde şaşırdım. Hepsi önce sevinip, heyecanlanıp üzerime atladılar. Nerede bıraktıysak oradan devam ettik. Eski komutları almaya başladılar.
Paylaş