Acaba diyorum, görünmez dikte ettiriciler nefes nefes yanımızda gezinip, bize ‘Siz kendi değerinizi hiç bilmeyin, kendinizi hiç keşfetme yolculuğuna çıkmayın, hiç gerçekleri görmeyin, hiç analiz yapmayın ki, böylece esas değerlerinizin farkında olmadan güzel bir uyku halinde yaşamınız aksın gitsin’ diye tekrar edip duruyorlar mı?
Beynimizin hemen yanı başında bu cümleleri gizliden sinsiden içimize, hücremize işliyorlar sanki! Sanki tarihin eskimiş anlarından bu yana bu toplumun üzerinde böyle kendi görünmez, etkisi net bir oyun mu oynanıyor da biz cahil periler bu durumun farkına bir türlü varamadık! Yazıldı ve de çizildi çoğu kereler. Anlatanlar oldu kimi zamanlar, hatta bağıranlar! Kimileri kavradı, kimileri güzel aldatmacalı uykusuna devam etti.
* * *
Hani bir masal vardır ya hepimizin bildiği, ‘Uyuyan Güzel’ masalı. Ben bu devamlı uyuyan kıza karşı tavırlıyım küçüklüğümden beri. Neden mi takıldım durup dururken bu uyku olayına, bu gizli dikte bulutlarına! İşte durum malum, Avrupa korumalı birliği hikayeleri yüzünden tüm bu içimden geçip dışıma kelime olanlar! İki hafta kadar önce BBC televizyonundan bir grup geldi İstanbul’a. Atölyemde buluştuk. Konu AB! Sorular hızlı ve net.
‘Siz burada farklı bir yaşam sürerken, Doğu’da bazı yerlerde durum hiç de böyle değil!’
* * *
Bana sormaya devam ediyorlar, ‘Siz ülkenizi yeterince tanıyor musunuz acaba? Yanınızda birçok erkek çalışıyor’ diyor ve bunu çok şaşırtıcı buluyor. AB topluluğu ve din ayırımı ile ilgili sorular geliyor ardından, yaklaşık iki saatlik röportajının ardından son soru geliyor, ‘AB’ye girmezseniz ne olacak?’
Cevabım soru kadar net: ‘Ben yolumda yürümeye devam edeceğim. Daha kaliteli ve çağdaş nasıl olurumun cevabını bulacağım. Hedef hep aynı idi, yine aynı kalacak!’
Din ayrımına inanmadığımı ve daha evrensel düşündüğümü de anlatıp, onlara karşı kıyıya geçip Kuzguncuk’a gitmelerini öneriyorum. Orada cami, sinagog ve kilisenin yan yana sırtlarını aynı duvara yaslamış halde Türkiyeli insanlara hizmet verdiğini anlatıyorum. Ülkemin farkında olduğumu ekliyor, onlara birkaç adres veriyorum. Biri Rize’den, ikisi Gaziantep’ten, kurdukları işlerin başında canavar gibi çalışan Türk kadınlarından örnekler ile tanışmalarını öneriyorum.
* * *
Ertesi sabah evime geliyorlar, amaç dün kendilerini şaşırtan bu Türk kadının ev haline şahit olmak. Kızım ve Cem ile tanışıyorlar. Demli bir Türk çayı içip sevgi ile uğurluyoruz BBC’li dostları.
Biz bizi sevmeyi, biz bizi tanımayı, biz bize inanmayı gerçek anlamda becerir isek, biz bize kaliteli bir gelecek oluştururuz ancak. Masaldaki tembel kız örneği gibi olmadan, iki gözümüzü, tüm algılarımızı ve tüm analiz yeteneğimizi açıp sonuna kadar dünyaya kocaman kocaman bakmak gerek! Birinin gelip öpüp koklayıp bu yüzyıllık uykudan uyandıracağı ihtimalini yalnızca masala saklayıp, kendi gözlerimiz ve kendimize olan inancımız ile işe güce ve de geleceğe sarılmanın anıdır artık! Herkes oluşturduğu hayat yoluna, ülkeye faydayı da unutmadan ekleyip sağlam adımlarla yürümeli artık. AB gelmiş ne ala, gelmemiş hedef belli.... Bize inanarak yolumuzda yürümek düşer.