Aslında ben tatildeyim

Suyun aktığı ve benim de sakin bir deli misali baktığım bir yerdeyim. Gözlerimin önünden deniz devamlı kayıyor. İçinde de balıklar kaynıyor.

Bir sabah martısı var evimizin. Her sabahın köründe aynı saatte, aynı iskelenin aynı sağ köşesinde benimle birlikte denizi seyrediyor.

Bu sakin deli duruşa katılan başkaları da var. On bir ördek ordusu aynı saatinde günün, üç kez genel koy gezisine çıkıyorlar.

Peş peşe, dip dibe, sırayı hizayı bozmadan ailece.

Akşamüstü çay saatinde evin önünde çamaşır ipi misali uzanan telefon kablosuna gelip mutlu mırıltıları etrafa saçan bir çift kumru da var. Sonra gece gökyüzünle yüzleştiğimizde hep aynı yerinde duran ve milyonlarca küçüğü büyüğü ayı cinsinden veya Venüs türünden yıldızlara ne demeli. İnsan tatilde böyle tuhaf sabitliklere takılıyor işte. Yapacak şey olmayınca, kumruların geliş saatini, denizin akış yönünü falan saymacalar başlıyor.

* * *

Aslında genel akış içindeki hayatın nasıl da tesadüften arınmış, hesaplı sabitlikler olduğunu keşfediveriyorsunuz aniden.

Anladığınız üzere ben aslında tatildeyim! Bana ne dünyada olup biten insana özgü detay yumağından. Herkes bir çuvala, ben bir deniz kenarına, türünden bencilce duygular içerisindeyim. Kendimi tuzlu yosun kokulu denize atıp, çıkınca saçımı bile yıkamaya üşenip, hayatı çulla çaputla geçen biri olarak, bir eskimiş tişört, bir bikini türünden, mümkünse en çıplak ve giyim kuşamdan arınmış olarak kendimi doğaya teslim etmiş durumdayım.

Tatilin bu kısa süreli bencilliğine hayranım. Her şeye hayır deme özgürlüğüm var. En başta beynime hayır diyorum. Hayır daha fazla düşünme, irdeleme, karşılaştırmalı, indirgemeli, kısa yoldan çözümler bulmacalar gibi akımlara paydos.

Kısacası ben ‘pause’ düğmesine bastım, tatildeyim.

* * *


Sakin bir deli olduğumu da kabullendim. Nasıl rahatım anlatamam. İnsanların yüzüne anlamsız boşluklarla bakıyorum. Hiç konuşmuyorum. Tek derdim, ördekler, sabah martısı, bugün de balık yakalayamadık türünden uçuşası olaylar. Yaşasın ben! Derken düşürerek imha etmeye çalıştığım telefonum çaldı. Aslında açmamak gerekti ama açtım. Bir anda su akar sakin bir deli olarak ben bakar durumundan, İstanbul’da çok çalışan, çalışmaktan denize bile bakamayan ben diyarından bir ses geldi.

İş durmuyor. İş hepimizden hızlı. İş hain bir robot gibi geceleri bile uyumuyor. İş ile deniz bir rauntta yine karşılıklı atışıyor. Kıvırdım, sıyırmaya çalıştım. Günlerdir sakince çalışmayan beynim aniden uyandı. Haydi dedi, çarklar dönmeye başladı. Telefonu uzaya fırlatasım geldi.

Gücüm yetmedi.

* * *

Sonuç: Ben işlere dahil olmak için erken dönmek zorundayım. İşte tam burada bir ağlama efekti iyi gelirdi. Neyse, bir günlüğüne giyineceğim, durmuş beyin hücrelerim ile boğuşacağım, ama sabit dönenceler dünyasında bir problem daha çözmenin tadını yaşamak fena olmaz diyeceğim. Yani kendimi hafiften kandıracağım. Bu da bir çeşit sabitlik işte, dahil olmadan yaşam olmuyor.

Şimdi en önemlisi, ben yokken sabah martısı acaba saatinde gelecek mi? On bir ördek klasik koy turunu tamamlarken başlarına bir şey gelir mi? Zira köpeğim Tara’nın onları yemek yutmak gibi hain bir planı olduğundan eminim. Onları Tara’dan kim koruyacak? Çay saati kumrularının aşkları yaz aşkı türünden sona erer mi? Denize ben olmayınca hangi deli bakıp göz kulak olacak merak içersindeyim.

Birazdan çıplaklığıma üzülerek son verip, yeniden ve yine giyim kuşam dolu dünyama geri dönme hazırlıklarına başlayacağım. Beni bekleyen bir dolu fuarlar serisi var. Sabit yaşamak dürtüme ne güzel ben deliyim diye ara vermiştim. Giderken bu yosun kokulu huzur dünyamın beni bekleyene kadar bir yere gitmeme düğmesine bastım, sıkıca çengelini de taktım. Merak etmesinler diye de bir de not yazdım, iskeleye astım.

Şimdi sabit deli durumumu yaşamak için şehrime geri uçuyorum.

Hoşça ve kendi deli divane halinizi koruyarak kalın...
Yazarın Tüm Yazıları