Paylaş
YERİ geldikçe söylüyorum. Yine yeri geldi. Benim asıl mesleğim reklam yazarlığı. Yani siz beni bu sayfalarda okumazdan çok önce, ben harıl harıl reklam metni yazıyordum. Hala da öyle. Merkezi Frankfurt’ta bulanan Türk ortaklı bir reklam ajansında İçerik Editörü olarak çalışıyorum.
Bunu neden anlattım? Çünkü, ilk göz ağrım olan ve hala da devam eden mesleğim bana bugüne dek aklınıza gelmeyecek sektörleri tanıma ve analiz etme şansı getirdi. Sağlık, sabun, mücevher, çikolata, eğitim, AVM ve otelcilik ve zeytinyağı bunlardan bazıları.
Civata, otomotiv, rulman vs’ye girmiyorum bile. Pazar analizleri, rakip analizleri, tüketici alışkanlıkları, bölgesel satış grafikleri... Hatmetmek durumunda kaldığım başlıklardan bir ksımı.
Bu konuya nereden zıpladık? Çünkü, dün Sevgili Nedim Abi’nin yazısında şunları okudum:
“CHP Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova, TBMM Başkanlığı’na, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle, soru önergesi verdi, zeytin ve zeytinyağı üreticisini gündeme taşıdı.
Akova, zeytin ve zeytinyağında önemli üretici olan Türkiye’nin uluslararası ticarette aynı oranda pazar payı alamadığını belirterek, devletin sektörü desteklemesini istedi, şu soruları yöneltti:
- 2002 yılından bu yana zeytin ve zeytinyağı sektöründe çalışan firmalardan kaç tanesi kapanmıştır?
- Firmaların sektörden çekilme sebepleri incelenmiş midir?
- Zeytin ve zeytinyağı sektörünün rekabet gücünün artırılması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
- Sektörün rekabet gücünün artırılabilmesi amacıyla zeytinyağının kilogramı başına verilen desteğinin en az dört katına çıkarılması ve tane zeytine de destek verilmesi iyi bir çözüm olmayacak mıdır?
- Zeytin ve zeytinyağının tüketiminin artırılabilmesi için kamu öncülüğünde tanıtım ve reklam kampanyalarının yapılması düşünülmekte midir?”
Türkiye, Ali Taran Creative Workshop tarafındna hazırlanan “her gün 1 avuç fındık” kampanyası ile tanıştığımda henüz 9 Eylül GSF Metin yazarlığı Bölümü’nde öğrenciydim.
Yıl, 1999. Büyük bir İstanbul ajansında yaz stajımı yapıyordum. Kampanyayı görünce iflah olmaz bir Egeli olarak, ilk tepkim şu oldu:
“Zeytinin ve zeytinyağının fındıktan neyi eksik?”
Ben size söyleyeyim. Güçbirliği! Çünkü, o yıl nedendir bilinmez fındık satışları Türkiye’de dibe vurmuştu. Dünya fındık üretiminin yüzde 75’ini sağlayan ve Türkiye için önemli bir ihraç malı olan fındığın yaşadığı krizi atlatması için 11 üretici bir araya geldi ve Fındık Tanıtım Grubu’nu kurdu. Önce Türkiye’de sonra dünyada seçtikleri belli ülkelerde çok başarılı bir kampanya yürüttüler. Tabii, devlet desteği ile.
O yıllarda kampanyanın sözcüsü, basına şu açıklamayı yaptı:
“Şu ana kadar Fındık İhracatçıları Birliği olarak kampanyaya 2.5 milyon dolar harcadık. Bu fon, ihraç edilen her kilo fındıktan binde dört oranında kesilen miktardan oluşuyor. Türkiye’deki fındık tüketimini oturttuğumuzu düşünene kadar bu tanıtım devam edecek.”
Yıl, 2013. Zeytinyağında durum ne?
Türkiye coğrafyası içinde zeytinyağı kullanımı homojen değil. Ege Bölgesi’nde tüketim kişi başına 50 kilogramı bulurken, Doğu ve Karadeniz illerine gittiğinizde zeytinyağının tadını dahi bilmeyenler var. Zeytini olmayan Avustralya’da bile kişi başına tüketim 5 kilo!
Ben size söyleyeyim. Önce Türkiye’de, sonra Avrupa’da Türk zeytinyağının tüketimini ve pazar payını artırmak için yapılması gereken tek şey var. Zeytinyağı üreticilerinin bir araya gelerek, devlet desteği istediklerini de açıkça belli ederek bir kampanya başlatması. Bu üreticilerin en önemlileri de Ege’de ve İzmir’de bulunuyor.
Ama birbirini çok seven (!) Egeli ve İzmirli işadamlarının bundan 14 yıl önce yapılmış fındık kampanyasındaki gibi “birlik” olabileceğini ben hiç sanmıyorum.
Berrin Hanım adında bir hanımefendi...
Beni aradığında, ilk dilimizi ne kadar güzel konuşuyor diye düşündüm. Sonra arama nedenini anlattığında saygım biraz daha arttı. Tanışıp daha da hayran olduğum, tam bir hanımefendi olan Berrin Sarıoğlu; Atatürkçü Düşünce Derneği Konak Şubesi Başkanıydı. Aydın, zarif gözlerinin içi gülen bir kadın. Ve gelirinin bir kısmı derneğe bağışlanmak üzere bir sergi düzenleniyordu. Ancak sergi İstanbul’daydı. Ne yapabilirdik? Şöyle bir düşündüm. Bu sergiden bahsederek, bu aralar yolu İstanbul’a düşen İzmirlilerin uğramasını ya da bu satırlar aracılığı ile İzmirli bir galerinin sergiyi gelecek sezon buraya getirmesini sağlayabilirdik belki. Çünkü, serginin asıl sahibi ressam Ayşe Kartal (fotoğrafta gördüğünüz kişi), İzmir aşığı bir İstanbullu. Yıllar önce Berrin Hanım sayesinde üye olduğu Atatürkçü Düşünce Derneği Konak Şubesi’ne resimleri ile katkı sağlamak istemiş. Sergi, 1-5 Mart arası Ataköy 8. Kısım İspirtohane Sanat Merkezi’nde. Bugüne dek topladığı yardımlarla kız öğrenci yurdundan, ormana pek çok başarıya imza atan Berrin Sarıoğlu ve ona resimleri ile destek veren Ayşe Kartal’ı tebrik ediyorum.
Paylaş